DR. NURAN ÇETİN*
ÖZ
Doğal güzellikleri, mesire alanları, zengin tarihî-kültürel yapıları ile yerli yabancı pek çok insanın ziyaret ettiği Eyüpsultan, sadece Türkiye’nin değil, İslâm âleminin de yakından tanıdığı bir semttir. İstanbul’un sur dışındaki en eski Türk-İslâm yerleşim merkezlerinden olan, fetihle birlikte kurulan, Ebû Eyyûb el Ensârî’nin türbesini barındırması ile hem hânedân hem de halk tarafından verilen önem neticesinde yapılan yatırımlar, mimârî gelişmeler, sosyal ve kültürel kurumlar ile Eyüpsultan’ın her dönemde önemini koruduğu görülmektedir. Kurulan müesseseler arasındaki çok sayıda tekkenin varlığı, mezkûr semtte yoğun bir tasavvuf hayatının yaşandığına işaret etmektedir. Bu bağlamda Osmanlı Dönemi’nde muhtelif tarîkat veya kollarına mensup 70’e yakın tekkenin varlığı tespit edilmiştir. Bununla birlikte fetihten îtibâren tekkelerin kapatıldığı 1925 yılına kadar geçen uzun zaman süresinde bu bölgedeki yapılar hakkında kesin bir sayı vermek elbette mümkün değildir. Bu konuda her ne kadar net bir şey söylenemese de belirtilen rakam bile Eyüpsultan’ın dinî, ahlâkî, sosyal ve kültürel hayatında tasavvufun ne denli etkili olduğuna işaret etmektedir. Bu ma
* Dr. Öğr. üyesi, Zonguldak Bülent Ecevit Ün. İlâhiyat Fak. Tasavvuf [email protected]
* Bu çalışma, Eyüp Tekkeleri adıyla Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslâm Bilimleri Tasavvuf Anabilim Dalı’nda tarafımdan yazılan yayınlanmamış doktora tezinin bazı bölümlerinden yararlanılıp genişletilerek ve gözden geçirilerek makale haline getirilmiş şeklidir.
kalede Eyüpsultan’daki tasavvuf kültürü, tekke ve tarîkat bağlamında bütüncül bakış açısıyla ele alınacaktır. Bu anlamda makale iki bölümünden oluşacaktır. Birinci bölümde, Osmanlı Dönemi’nde Eyüpsultan’da etkili olan tekke ve tarîkatlar, ikinci bölümde söz konusu semtin kültürel, toplumsal, siyâsal ve askerî hayatında tasavvufun rolü incelenecektir. Sonuç kısmında ise konuya dair genel değerlendirme yapılacaktır.
Anahtar kelimeler: Tasavvuf, Tekke, Sûfî, Fetih, Eyüpsultan.
THE SUFI CULTURE ON EYUPSULTAN,
THE SYMBOL DISTRICT OF THE CONQUEST
ABSTRACT
Eyupsultan, which is visited by many local and foreign people, and which is famous for its natural beauties, recreational areas, rich historical-cultural structures, is a district that is known not only in Turkey but also by all Islamic world. It is seen that Eyupsultan has protected its importance in every period in history because it is the oldest Turkish-Islamic residential areas outside the city walls of Istanbul, it was established after the conquest of Istanbul, because it hosts the tomb of Ebû Eyyûb el-Ensârî, because it was cared by the dynasty and the people, and because it received investments and had architectural developments, social and cultural institutions. The existence of many Islamic monasteries among the established institutions show that an intense Sufi life was lived in the district. In this respect, the existence of nearly 70 Islamic monasteries was determined belonging to various cults and their branches in the Ottoman Period. However, it is of course not possible to speak of a certain number for these buildings because of the close down of them in 1925 since the day they were first established. Although it is not possible to speak with absolute clarity, even the number mentioned above indicates how influential the Sufi life was in the religious, moral, social and cultural life of Eyupsultan. In 157 this manuscript, the Sufi culture in Eyupsultan will be dealt with in a holistic viewpoint in terms of the Islamic monasteries and lodges. In this respect, the manuscript will consist of two sections. In the first section, the Islamic monasteries and lodges that were influential in Eyupsultan during the Ottoman Period; and in the second section, the role of the Sufi life in the cultural, social and political life of the district will be examined. In the results section, a general evaluation will be made on the topic.
Keywords: Sufism, Lodge, Sufi, Conquest, Eyupsultan.
GİRİŞ
İstanbul’daki semtlerin dinî, ticarî, sanâyî, turizm, endüstri vb. yönden sınıflandırılması yapıldığında, kuruluşu ve tarihindeki birtakım gelişmeler îtibâriyle Eyüpsultan’ın, dinî semtler kategorisinde yer aldığı görülmektedir. Aslında Eyüpsultan’ın dinî merkez konumunda oluşu, Bizans dönemine kadar dayanmaktadır. Nitekim bugün İslâmî motiflerin hâkim olduğu bu bölgede, o dönemde Hıristiyanlığın kutsal değerlerini ifade eden yapılar bulunmaktaydı. 1 Osmanlı öncesi dönemde, Ayvansaray’dan Eyüpsultan’a kadar olan kıyı bölgesinde saray, manastır, kilise ve şato gibi dinî unsurların bulunduğu “Cosmidion” denilen alan yer almaktaydı.2 Dolayısıyla sonraki dönemlerde de bu semtteki gelişmelerin genelde dinî yapılar etrafında şekillendiği anlaşılmaktadır. Bu anlamda Eyüpsultan’ın, tarihten gelen kutsal ve mânevî merkez olma özelliğini her dönemde muhafaza ettiği görülmektedir. Nitekim İstanbul, Bizans döneminde Hıristiyan dünyasına, Osmanlı ile İslâm âlemine başkentlik yapmış bir kentimizdir. Benzer şekilde Eyüpsultan ilçesi de bu başkentin, hem Bizans’ta hem de Osmanlı’da dinî merkez olma konumunu devam ettirmiştir.
İstanbul’un fethi ile kurulan ilk Türk-İslâm yerleşim merkezi Eyüpsultan’da sosyal, kültürel anlamda canlı ve dinamik hayat akışının olduğu anlaşılmaktadır. Bunda, birtakım tesirlerin yanı sıra Osmanlı döneminde inşâ edilen tekke ve medrese gibi eğitim ağırlıklı kurumların belirgin etkisi bulunmaktadır.
Hem Türkiye’nin hem de İslâm âleminin yakından tanıdığı İstanbul’un güzîde semti Eyüpsultan ilçesi adını, Mescid-i Nebî yapılıncaya kadar Hz. Peygamber’i yedi ay evinde misâfir eden, bu sebeple “Mihmandâr-ı Resûlullâh” unvânıyla anılan, Hz. Peygamber’in eğitim halkasında yetişen, Emevîlerin İstanbul’u kuşatması sırasında ilerlemiş yaşına rağmen Medine’den kalkıp İstanbul’a gelen ve surların önünde şehid olan Hz. Hâlid b. Zeyd Ebû Eyyûb elEnsârî’den (ö.52/672) alır. Bilindiği üzere Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin şehâdetinden asırlar sonra Osmanlı Döneminde İstanbul, Fâtih Sultan Mehmed (1451-1481) tarafından fethedilmiştir. Fâtih’in hocası Akşemseddî’nin (ö.863/1459) mânevî işaretleri ile Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin mezarının olduğu yere, Fâtih Sultan Mehmed tarafından 858/1454 yılında türbe, 863/1458 yılında
1 Fahrünnisa Ensari Kara, (1994), “Eyüp”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, C. III, s. 246, İstanbul.
2 Gökçen Tûba Temelci, (1999), Eyüp Sokollu Mehmed Paşa Medresesi Restorasyon Projesi, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul, s. 3.
câmî, imâret, hamam, medrese ve kütüphâneden oluşan külliye inşâ ettirilmiştir.3 Fâtih Sultan Mehmed, bir taraftan şehrin imâr ve iskân faaliyetleri ile ilgilenirken, bir taraftan da Bursa’dan getirttiği bazı âileleri söz konusu semte yerleştirerek, yeni kurulan sekiz mahalleyi iskâna açmış, böylece bu beldenin canlılık kazanmasını sağlamıştır.4 İslâm dünyasına başkentlik yapan
İstanbul’da halkın mânevî duygularını canlı tutabilecek bir bölgenin olması gerekirdi. Nitekim Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin şahsında kurulan mezkûr semt saflığın, temizliğin, rûhî kimliğin, mânevî dinamizmin merkezini temsil ettiği için, böyle bir ihtiyaca cevap veren nitelikte idi.
Yapılan yatırımlarla ticârî, sosyal, kültürel, ekonomik vb. alanlarda Eyüpsultan ilçesi zamanla gelişmiş, sultanların, bilginlerin, devlet ricâli ve ilim adamlarının yaşadığı seçkin bir semt hâline gelmiştir. Nitekim Evliyâ Çelebi, Eyüpsultan’ın bu yönünü şu cümlelerle ifade etmiştir: “Eyüp şehrinin suyu havası güzel, erkek ve kadınları medholunur. ‘Âyân ve eşrâfı çoktur. Halkının çoğu bilginlerdir.”5
Eyüpsultan zamanla Mekke, Medine ve Kudüs’ten sonra İslâm âleminin sevilen ve ziyaret edilen6 bölgelerinden biri hâline gelmiştir. Büyük bir sosyo-kültürel tarihî zenginliğe ev sahipliği yapan Eyüpsultan’ı ziyaret edenlerin konaklama, yeme, içme, barınma ihtiyacının karşılanması amacıyla burada köşk, iskele, pazar, çarşı, fırın, hamam, çanak çömlek, oyuncakçı, yoğurtçu dükkânları, kahvehâneler gibi muhtelif yapılar inşâ edilmiştir.7 Dolayısıyla Osmanlı’dan îtibâren Eyüpsultan, sadece dînî yaşamın canlı olduğu bir merkez değil, aynı zamanda ticaret, turizm ve kültürel etkinlikleriyle İstanbul’un dikkat çeken semtlerinden biri olmuştur.
3 Mehmed Neşri, (1957), Kitâb-ı Cihannümâ: Neşrî Târihi, (haz. Faik Reşit Unat-Mehmed Altay Köymen), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, s. 713; Eremyâ Çelebi Kömürciyân, (1952),
XVII. Asırda İstanbul, (trc. Hrand D. Andreasyan), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, s. 207.
4 Fâtih Dönemi’nde Eyüpsultan’da kurulan mahalleler ile ilgili olarak bkz. F. Ensâri Kara, (2004), “Fetih İle Birlikte Kurulan Bir Semt Eyüp ve Fetihten Günümüze Ulaşan Mahalleler”, Tarihi Kültürü ve Sanatıyla Eyüp Sultan Sempozyumu, C. VII, s. 340-359.
5 Evliyâ Çelebi, (1969-1971), Evliyâ Çelebi Seyahâtnâmesi, I-XV, Zuhuri Danışman Yayınları, İstanbul, C. II, s.100.
6 Tülay Artan, (1995), “Eyüp”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul, C. XII, s. 4.
7 Eyüpsultan ilçesinde yer alan kuruluşlar hakkında bilgi için bkz. Evliyâ Çelebi, Seyâhatnâme, II, 96-109.
1. EYÜPSULTAN’DA ETKİLİ OLAN TEKKE VE TARÎKATLAR
Yaklaşık altı asır boyunca etkili olan Osmanlı medeniyet tasavvurunun gelişiminde câmi, tekke, mekteb, medrese gibi muhtelif kurumlar önemli rol oynamıştır. Osmanlı Yönetimi, hâkimiyeti altındaki bölgelere dînî, kültürel ve sosyal yapılar tesîs ederek, Türk İslâm Medeniyeti anlayışını kalıcı hâle getirmeye çalışmıştır. Osmanlı kültür ve medeniyetinin hâkim olduğu dönemde Eyüpsultan’ın gündelik hayatının sosyo-kültürel dokusu üzerinde aktif rol oynayan tekke ve tarîkatlar, her ne kadar birtakım sebeplerle 1925 yılında resmî olarak kapatılıp yasaklanmışsa da bu kurumlar, kendine özgü durumlarıyla müessir olmaya devam etmektedir. Yapılan birtakım onarım ve tâdîlâtlarla tekkeler, büyük ölçüde orijinal özelliklerini kaybetmişse de hatta bir kısmı tahrîb edilmişse de tarihî ve kültürel dokunun kendine özgü izlerinin görüldüğü Eyüpsultan’da çok sayıda dergâhın bugünkü varlığı, bu semtin sosyo-kültürel tarihinde söz konusu yapıların derin tesirler bıraktığının en açık göstergesidir.
Tasavvufî hayatın dinamik bir şekilde yaşandığı merkezlerden olan Eyüpsultan’da çok sayıda tarîkat ve tekkelerin varlığı göze çarpmaktadır. Bu anlamda Eyüpsultan’da Halvetîlik, Nakşibendîlik, Mevlevîlik, Kādirîlik, Bektâşîlik, Bayrâmîlik, Sa‘dîlik, Cerrâhîlik, Rifâîlik, Bedevîlik, Sinânîlik, Sünbülîlik, Şâzelîlik ve Cemâlîlik gibi tarîkatların müessir olduğu görülmektedir. Zikredilenler arasında Halvetîlik ve Nakşibendîliğin öne çıktığı anlaşılmaktadır. Yayılma alanlarına bakıldığında Eyüpsultan’ın Otakçılar, Merkez Mahallesi, Nişanca ve İdris Köşkü mahallelerinde tekkelerin yoğun olduğu gözlemlenmektedir. Osmanlı Dönemi’nde Eyüpsultan’da varlık gösteren tarîkatların en yaygın olandan en az yaygın olana göre tasnifi yapıldığın da sırasıyla on dört tekkede Nakşibendîlik, dokuz tekkede Halvetîlik, dört tekkede Sa‘dîlik, üç tekkede Kādirîlik, iki tekkede Mevlevîlik, iki tekkede Bektâşîlik, bir tekkede Şâzelîlik, bir tekkede Rifâîlik temsil edilmiştir. Bununla birlikte muhtelif dönemlerde birden fazla tarîkat veya kollarına mensûb tekkeler de olmuştur.
Eyüpsultan’da tarîkat merkezi olan tekkeler de bulunmaktadır. Meselâ mezkûr semtte yer alan Şeyh Murâd Tekkesi Müceddidîliğin, Taşlıburun Tekkesi Sa‘dîliğin, Cemâlîzâde Tekkesi Cemâlîliğin, Ümmî Sinân Tekkesi Sinânîliğin, Emîr Buhârî Tekkesi Nakşîliğin merkez tekkeleri olarak uzun yıllar faaliyetlerini yürütmüştür. Ayrıca tarîkat pîrlerine âid türbeleri barındırması ile bazı tekkeler âsitâne konumunda olmuştur. Meselâ, Halvetî-Sinânî şeyhi Ümmî Sinân (ö.976/1568) ile Ümmî Sinân Tekkesi, Uşşâkî-Cemâlî şeyhi Mehmed Cemâleddin Efendi (ö.1164/1750) ile Cemâlîzâde Tekkesi mezkûr şeyhlerin türbelerini barındırdığı için adı geçen tarîkatların âsitânesi olarak öne çıkmıştır.
Eyüpsultan’daki tekke ve tarîkatların tasnifinin yapılmasında güçlük yaşanmaktadır. Çünkü tarihsel süreç içinde bakıldığında tekkelerin bir kısmı, ya zaman içinde muhtelif nedenlerle kapanmış, ya da sahipsiz bırakıldığı için harâb olmuş ve günümüze intikâl edememiştir. Bazı şeyhlerin tasavvufî faaliyetlerini kendi özel hânelerinde yürütmeleri sebebiyle, tekke fonksiyonu göstermeyen yapıların belirlenmesinde de sıkıntılar olmuştur. Ayrıca tekkelerin bir kısmının zamanla mescid ya da medrese gibi muhtelif yapılara dönüştürüldüğü anlaşılmaktadır. Bu dönüşüm esnasında kayıtlarda gerekli hassasiyet gösterilemediği için, tekkelerle ilgili yapılan tespitlerde zorluk yaşanmaktadır. Tarîkatlar açısından da benzer bir süreç göze çarpmaktadır. Meselâ mensûbu azalan tarîkatların zamanla önemini kaybettiği görülmektedir. Ayrıca tekkelerde tarîkatlar arası sık sık geçişler olduğu için, bunu takip etmenin zorluğu ortaya çıkmıştır.