logo

let’s make something together

Give us a call or drop by anytime, we endeavour to answer all enquiries within 24 hours on business days.

Find us

PO Box 16122 Collins Street West
Victoria 8007 Australia

Email us

[email protected]
[email protected]

Phone support

Phone: + (066) 0760 0260
+ (057) 0760 0560

“KAYIP BIR DEMIRYOLUNUN İZİNDE” YİRMİ İKİ YILLIK MACERAMIZ

HÜSEYİN IRMAK

1997’de bir fotoğrafına ulaşarak varlığını tesadüfen öğrendiğim “Haliç Karadeniz Sahra Hattı”nın iki ayrı albümde bulunan fotoğraflarıyla 1998’in sonunda Mert Sandalcı sayesinde karşılaştım. Hattın çalıştığı döneme ait fotoğraf grubunun kendisinde, inşası sırasında çekilen fotoğrafların ise Prof. Dr. Emre Dölen’de olduğunu söylüyordu. Bu durum, üçlü bir buluşma demekti. Gerçekleşen buluşmanın sonucu, Mart 1999’da yayım hayatına giren “Kağıthane-Kemerburgaz-Ağaçlı-Çiftalan Demiryolu 1914-1916” isimli kitaptı.

Kağıthane Belediyesi yayını olarak iki bin adet basılan kitapta; içinde dönemin belediye başkanı Arif Calban’ın, basın danışmanı olarak benim (Hüseyin Irmak), koleksiyoner Mert Sandalcı’nın birer yazısı, Prof. Dr. Emre Dölen’in konuyu irdeleyen makalesi ile eldeki tüm fotoğraflar ve Yıldız-Abdülhamid Arşivi’nden alınmış hat güzergahını gösteren bir harita yer alıyordu.

Kitabın hazırlığı sırasında bu üç isim alanda keşif gezileri yaptı. İlk keşif gezisi sırasında Kemerburgaz’daki köy kahvesinde, köy sakinleriyle demiryolunun hikâyesini soruşturur, bu minvalde sohbet ederken emekli orman işçisi Mehmet Günay ile tanıştık. Mehmet Günay, hattı bildiğini, çalıştıkları dönem o güzergâhı sıkça kullandıklarını söyleyip ısınmak için sökülüp yakılan son ahşap köprünün hikâyesini de anlattı.

Bütün bunları bize yerinde gösterebileceğini söyleyince, keşif gezimize dört kişi olarak devam ettik. O gün biri dokuzuncu kilometre taşı olmak üzere iki adet taş bulundu. Üzerinde eski harfle 8,6 yazan küçük olanını akşamüstünün alaca karanlığında orman içinden sırtladım ve böyle döndük. Biri ormanın içinde kalan iki kilometre taşımız vardı artık.

Hattın Çiftalan yönüne yapılan bu gezinin ardından Mert Sandalcı, Ağaçlı güzergâhını ise ortak arkadaşımız ve ülkenin önemli koleksiyonerlerinden biri olan Hakan Akçaoğlu ile beraber katetti. Mert’in eşi Gülnur Sandalcı da bu geziye eşlik etti. Sahilde, Ağaçlı köyünde ve orman içinde rayların izlerini takip ederken önlerine tilkiler, mandalar gibi hayvanlar çıkar. Başka hayvanların çıkma ihtimalinin tedirginliği ile hattın o bölümü de kazasız belasız keşfedildi.

Derken kitap piyasaya çıktı ve hemen büyük ilgi gördü. Tarihçiler, koleksiyoncular, sahaflar, demiryolcular, gazeteciler kitabı heyecanla karşıladı. İstanbul’daki kütüphanelere, çeşitli üniversitelere dağıtımı yapıldı. Mert Sandalcı bu atmosferde Türkiye’deki dekovil hatlarına ilişkin araştırmalarını genişletme cesareti buldu.

Fest Travel isimli turizm şirketi, hat güzergahına “Kayıp Bir Demiryolunun İzinde/ Kağıthane-Sadabad-Kemerburgaz” başlığıyla kültür turları düzenlemeye başladı. İlk gezi, 26 Eylül 1999 Pazar günü yapıldı. Sık aralıklarla ve yüksek katılımla gerçekleştirilen turların rehberliğini başlangıçta Mert Sandalcı ile birlikte yaptık.

Tur katılımcıları, önceleri hattın orijinal bölümünün bir kısmının üzerinden yürüyebiliyordu. Ormandaki asıl güzergâh üzerinden daha çok yürünmesini sağlamak için yeni keşif gezilerine çıktık. Bu gezilerde üç yeni kilometre taşı daha bulduk. Bu defa refakâtçimiz Kağıthane yerlilerinden Ayhan İşlemeci idi.

Derken Mert Sandalcı ile irtibat kuran İstanbul Üniversitesi Maden Fakültesi dekanı Prof. Dr. Bedri İpekoğlu, bize Ruhr kömür havzasının rehabilitasyonunda uzmanlaşmış Alman profesör Otto Fisher’i getirdi. Burada Kağıthane Belediyesi’nin misafiri olarak üç gün kaldı ve bu süre içinde Mert Sandalcı, Prof. İpekoğlu ve Prof. Otto Fisher ile birlikte güzergahı gezdik. Otto Fisher, Çiftalan Köyü’ndeki kömür ocaklarından dolayı oluşmuş devasa çukurluğu gördüğünde, “burası size bu demiryolunu beş defa yaptırır ve hiç para harcamazsınız, aksine para kazanırsınız” dedi. (Oysa biz orayı ilk gördüğümüzde “eyvah!” demiştik.) Bölgenin rehabilitasyonun nasıl bir gelire dönüşebileceğini arazide ayrıntılı anlattı. Ülkesine dönüşünden sonra ise kendisine güzergâh planlarını göndererek bir fizibilite raporu hazırlamasını rica ettik.

Sürecin başından beri bu hattın yeniden inşa edilmesi yönünde çaba gösteren Kağıthane Belediyesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi nezdinde ilk resmi girişimini ise 2000 yılında yaptı. İlçe belediyesinin Fen İşleri Müdürlüğü’nden yazılan bir yazı ile iletilen talebe cevap, Büyükşehir’in birkaç biriminden geçtikten sonra Ulaşım Daire Başkanlığı’ndan geldi. 28 Kasım 2000 tarihli, 270- 69-040-300/138 sayılı yazıda “yolcu kapasitesi açısından verimli olmayacağı” gerekçe gösterilerek olumsuz görüş beyan edildi.

Bu arada, İzmir’de yaşayan Alan Prior isimli İngiliz demiryolcu Mert Sandalcı ile bağlantı kurarak gezilerden birine katıldı. Eski trenler üzerine eğitim almış, Londra’da kendisine ait bir tren müzesi bulunan ve güzergâhı heyecanla gezen Prior, kitabımızdaki fotoğraflardan yararlanarak Kağıthane trenine ait lokomotiflerin, vagonların ve diğer aksamın teknik çizimlerini birkaç ay içinde yaptı.

Bir süre sonra Mert Sandalcı, tüm hızıyla devam eden turlara çıkmayı sağlık problemleri nedeniyle bıraktı. Tur rehberliğini Hüseyin Irmak olarak tek başına devam ettirmeye başladım.

Bu arada dönemin TRT yönetmenlerinden Taha Feyizli hattın belgeselini Kültür Bakanlığı destekli olarak çekmeyi ve çalışmanın birkaç bölüm halinde TRT gösterimini sağlamayı Mert Sandalcı’ya önerdi. Heyecanla karşıladığımız ve “Düş İstasyonları (Dokuzuncu Kilometre)” ismi verilen filmimizin yönetmenliğini İsmail Sancak yaptı, aktüel görüntülerini Zihni Oğuz Akın çekti. Yıl 2002 idi.

Yapılan çekimler sırasında yaşlıların göstermesiyle tren yoluna ait bir ray parçası Odayeri mevkiinde bulundu. Bize söylenene göre hattın tamamının söküldüğü yıllarda (1950’lerin ilk yarısı) köylüler, prefabrik nitelikli olan raylardan birkaç tane isteyip almıştı. Hattın yanındaki dere üzerine köprü yapmak üzere istenen bu parçalardan ikisi ayak, üçüncüsü ise geçiş platformu yapılmış. Böylece üç ray parçasından oluşan bir küçük köprü yapılmış ve 2002’ye kadar kullanılır şekilde gelmişti.

Hemen gösterilen yere gidildi, Mert Sandalcı ile heyecanımız doruktaydı. Fotoğraf ve video çekimleri yapıldı. Sonraki günlerde belediye ekipmanı ile “ray köprü” yerinden sökülerek Kağıthane’ye getirildi. Kağıthane Açık Hava Müzesi envanterine kaydedilerek önceden bulunmuş 5 kilometre taşının yanına kondu. Artık biri (ayak olarak kullandığı için) tahribata uğramış, biri tamamen sağlam duran iki prefabrik ray parçamız da olmuştu. Gerek kitap hazırlığı gerekse film çekimleri sırasında Ağaçlı köyünde, bazı evlerin bahçelerinde çardak direği yapılmış ray parçalarına rastlandı. (Hattın sökülmesi sırasında görevlilerden alınan bu parçalar, halen kullanıldıkları yerlerde durmaktadır.)

Yine “Düş İstasyonları” belgeselinin çekimleri sırasında Kemerburgaz İstasyonu’nun gerçek yeri öğrenildi. Kalıntılar, günümüzde orada bulunan bir botanik firmasının bahçesinde ortaya çıktı. Firma sahiplerinin de yakın ilgisiyle kazılan yerde istasyon binasının temel kalıntıları bulunup çekimi yapıldı. Aynı yerde bir de “stop demiri” bulundu. Sevincimiz müthişti. Belgesel, İngiltere’den (Alan Prior’ın ilişkileriyle) ücretsiz getirilen tren görüntülerinin yanısıra yeni keşiflerimize ait görüntülerle zenginleşti.

Derken Alan Prior, kitabın (teknik çizimlerin de yer alacağı) İngilizce baskısı için Londra’da bir yayınevi ile anlaştı. Yayımlanacak kitabın maketi İstanbul’da hazırlandı. Bu olayın bütün kahramanları bir araya gelip maketi inceleyip onayladık. Fakat yayınevi sahibinin başına gelen bir kaza, ardından ciddi bir hastalığa yakalanıp ölmesi ile girişim maalesef yarım kaldı.

2003 yılının 22-23 Mayıs günlerinde Kadir Has Üniversitesi’nce okulun Cibali Kampüsü’nde “Dünü ve Bugünü ile Haliç Sempozyumu” ismiyle gerçekleştirilen sempozyumda, organizasyon komitesinin talebi üzerine Prof. Emre Dölen tarafından “Haliç’ten Karadeniz Kıyısına Bir Demiryolu” başlığıyla konunun tebliği sunuldu. Dölen, böylece 1999’da kitap için hazırladığı makaleyi daha ayrıntılı olarak kamuoyu ile paylaşmış oldu.

Yine 2003 yılında dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna ile Prof. Emre Dölen, Mert Sandalcı, Hüseyin Irmak üçlüsünden oluşan ekip bir toplantı yaptı. Toplantıyı, demiryolunun varlığını öğrendiği andan itibaren yakından ilgilenen gazeteci-yazar Ersin Kalkan organize etti. Koç Müzesi’nde gerçekleşen toplantıda konu, belediye başkanına ayrıntılı olarak anlatılarak yeniden inşa talebinde bulunuldu.

Bütün bu süreç boyunca demiryolu hattı çeşitli gazete ve dergilerde genişçe işlendi. Hattın Çiftalan güzergâhında toplam beş adet kilometre taşına ulaşmış ve bunları kurulacak müze için depolarımıza almıştık. Yukarıda da belirttiğimiz gibi “Kayıp Bir Demiryolunun İzinde” başlığıyla Fest Travel bünyesinde düzenlenen günübirlik kültür turlarını Mert Sandalcı ile birlikte yaptığımız dönemde gezilerin birinde (26 Nisan 2003) tamamen tesadüf eseri bir kilometre taşı daha bulundu. Hattın Ayvad Kemeri’ni biraz geçtiği bölgede yolun sağında çalıların arasında kendi başına nasılsa bugüne kadar durabilmiş taşı, gezginlerden Semra İsmailoğlu Bozkurt buldu. Mevsim itibariyle henüz yapraklanmamış bitkilerin çıplaklığı, taşı görünür kılmıştı. Biz dahil tüm grup, taşı fark etmeden geçmiştik. Hepimiz heyecanla o noktaya toplandık. Üzerindeki rakamı okuyunca bunun Kemerburgaz’dan itibaren altıncı kilometreyi gösterdiğini anladık. Rakamın görünür olabilmesi için Semra Hanım çantasından rujunu çıkardı ve taşa oyulmuş rakamın üzerinden rujla geçtik. Böylece boyanmış rakam fotoğraflarda daha rahat görünebildi. Bu hat üzerinde bulduğumuz altıncı kilometre taşıydı ve altıncı kilometreyi gösteriyordu.

Önceden bulduğumuz beş taş ile prefabrik ray parçalarını, 2007 yılında kurduğumuz Kağıthane Açık Hava Müzesi’nde sergilemeye başladık. Fakat söz konusu altıncı kilometre taşını, tur gruplarına yerinde bir şeyler gösterebilmek adına, yerinde bıraktık. (Bu yazının hazırlandığı 2015 Ağustos ayı itibariyle taş hala yerinde durmaktadır.)

Kitabımız ikinci baskısını Şubat 2004’te yine iki bin adet olarak yaptı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Beyoğlu’nda bulunan “İstanbul Kitapçısı” isimli satış mağazasında memnuniyet verici bir ilgi gördü. Turlarımız sırasında daima kapışıldı, zaman zaman kitap müzayedelerinde satışa çıktı.

Devam eden turlarımıza katılan çeşitli gazeteci ve yazarlar, çalıştıkları yayın organlarında ilgi çekici yazılar yazmaya devam etti. Turlarımızdan birine 2004’te katılan Akdoğan Özkan isimli yazar ise “Türkiye’de Ölmeden Önce Yapmanız Gereken 101 Şey” ismiyle çalıştığı, İnkılâp Yayınevi basımı 223 sayfalık kitabında bizim tura yer verdi. 2007’de piyasaya çıkan ve satış rekorları kıran böyle bir kitapta yer almak hoş bir sürprizdi bizim için. Demiryolu turumuz, Haziran 2008’de aynı yayınevinden 232 sayfa olarak piyasaya çıkan “İstanbul’da Ölmeden Önce Yapmanız Gereken 101 Şey” isimli kitapta da yer aldı. Yazarımız diğer katılımcılar gibi orman içinde bir hayalin peşinde bizimle birlikte yürümüş ve hayalini güzergâh bilgileriyle her iki kitabına da taşımıştı.

O günlerde TCDD Emeklileri Derneği Sirkeci Şubesi üyesi emekli makinist Macit Doğan tarafından bize Kağıthane demiryolunu gösteren bir başka harita verildi. Macit Bey, ilerlemiş yaşına rağmen heyecanından ve dinamizminden bir şey kaybetmemiş olarak Bakırköy Yeni Mahalle’deki evinden kalkıp defalarca (2003-2004) Kağıthane’ye geldi. Gerek kuruluş aşamasında gerek trenlerin çalıştırılması, bakım ve tamiri sırasında bütün birikimini ve tecrübesini sakınmadan sunacağını daima vurguladı.

Derneğin (Macit amca vasıtasıyla tanıdığımız) Sirkeci Şube Başkanı Ömer Mumcuoğlu ise kendilerine takdim ettiğimiz kitabı, fiili olarak müzeye dönüşmüş şubelerinde bir vitrinde sergiye koydu. Kitabımız aynı dönem (2005 sonu) TCDD Ankara Gar Müzesi (dönemin Müze Müdürü Servet Sarıaslan hanımefendi tarafından), Eskişehir Gar Müzesi ve Erzurum Gar Müzesi (dönemin Gar Müdürü Ahmet Başar bey tarafından) sergi vitrinlerindeki yerini ise 2006 başında aldı.

Aynı dönem TCDD personeli (dönemin Eğitim Müdür Muavini) Ruhan Çelebi aracılığıyla tanıştığımız demiryolcu Celil Ender de hattımız ile ilgilendi, bilgilerini bizimle paylaştı. Yeri geldi ilerlemiş yaşına rağmen bizimle birlikte araziye çıktı. (Ağustos 2015 itibariyle değerli paylaşımlarına devam ediyor.)

Bir demiryolu aşığı ve takipçisi olan Alan Prior, bir gün bize Kağıthane’de kullanılan lokomotifin, aynı dönem üretimi olan örneğinin Amasya Eski Çeltek Maden Ocağı Müdürlüğü’nde bulduğunu söyledi. Mert Sandalcı, Alan Prior ve Hüseyin Irmak üçlüsü olarak 2006 baharında Amasya’ya gidip lokomotifi, Müdürlüğün girişinde sağdaki sundurmanın altında iki ayrı model lokomotifle birlikte kenara çekilmiş olarak gördük. Heyecanla incelediğimiz lokomotif, küçük bir bakım ile rahatça çalışacak kadar temizdi. Bu aleti, İstanbul’a götürüp Kağıthane’de sergilemeyi, hattın yeniden inşasında da kullanmayı konuştuğumuz ocak müdürü, bize Almanya’dan gelen bir talep dosyası gösterdi. Söz konusu lokomotiften dünyada iki tane kaldığını, birinin Latin Amerika’da bulunduğunu, oradakinin izinin kaybedildiğini, diğerinin ise burada olduğunu, Almanların da aynı lokomotifi istediğini, karşılığında çeşitli iş makineleri teklif ettiklerini, lokomotifi müzelerinde nasıl değerlendireceklerini dosyalarında fotoğraflı bir şekilde anlattıklarını söyledi. Biz, resmi yollardan lokomotifi istemeyi düşünerek Amasya’dan ayrıldık. İstanbul’a döndüğümüzde konuyu dönemin belediye başkanı ile konuştuk. Lokomotifin tek başına sergilenmesinin dahi Kağıthane’ye çekeceği yıllık turist sayısı üzerine kıyaslamalar yaparak birlikte hayaller kurduk.

Amasya’daki tren İl Özel İdaresi (İl Özel İdareleri sonraki yıllarda tüm ülkede lağvedildi) bünyesinde olduğu için resmi teması Valilik üzerinden yapmak gerekiyordu. Bu nedenle Kağıthane Belediye Başkanı Fazlı Kılıç’ın girişimleriyle Kağıthane Kaymakamlığı üzerinden 27 Haziran 2006 tarihli 560430/228 sayılı bir yazı yazıldı. Kaymakam Ahmet Narinoğlu imzasıyla Amasya Valiliği’ne gönderilen yazıda söz konusu lokomotif, Kağıthane Belediyesi adına istendi. Nasıl değerlendirileceği konusunda yazıda bilgi verildi. Kendi halinde bir köşede duran ve belki de Valiliğin haberinin dahi olmadığı sadece ilgili maden ocağı yöneticilerince bilinen; o da her gün büroya girerken görüle görüle artık kör bakılan bir hale gelen lokomotifin birdenbire iki ayrı yerden (Almanya ve İstanbul) istenmesi Valiliğin dikkatini çekti. Bilemiyoruz; belki de tedirgin etti. “Demek ki değerli bir şey” diye de düşünmüş olabilirler. Sonuçta bize yazılan 10 Ekim 2007 tarihli 5058 sayılı resmi yazıda Valilik; “kendilerinin bir şehir parkı kuracağını ve söz konusu lokomotifin burada gezi amaçlı olarak değerlendirilmesinin düşünüldüğünü” ifade etti.

Bu cevaba üzülsek te, sonrasında Fazlı Kılıç, şifahi görüşmelerde dönem İçişleri Bakanlarına hep bu konudan bahsetti ve lokomotifi istedi. Amasya’daki treni getirtme fikri hala aklımızın bir kenarında durmaktadır.

Öte yandan eldeki materyallerimiz artarken bir başka kanaldan ise Kurmay Albay Ahmet Onur tarafından hazırlanıp İstanbul Askeri Basımevi’nce basılan, K.K.K. (Kara Kuvvetleri Komutanlığı) yayını olarak 1953’te çıkarılmış “Türkiye Demiryolları Tarihi 1860-1953” isimli kitabı bulduk. Bu kitaptan Kağıthane demiryolunu inşa eden “Ayastefanos Şimendüfer Alayı”nın resmi adının “Demiryol Alayı-Muhabere ve Muvasala Müfettişliği Umumiliği Şimendüfer Kıtası” olduğunu öğrendik. Yapılışında Almanların da bulunduğu hattı, 3. Çorlu Amele Taburu’nun yanı sıra bu kıtaya ait 7, 8, 10, 12, 13, 18, 19 ve 20. Bölüklerin inşa ettiğini öğrendik. Yine aynı kaynak bize hattaki toplam 24 çift trenin, 960 net ton güce sahip olduğunu söylüyordu. Katar uzunluğunun 8 vagon olduğunu bildiren kaynak, hat işletmesini sağlayan birliklerin ise Yeşilköy Şimendüfer Kıtası’nn 3., 4. ve 7. Bölükleri olduğunu belirtiyordu. Silahtarağa-Ağaçlı arasında 1914-15 döneminde bitirilen ilk hattın ardından Çiftalan hattının ise 1915-16 döneminde toplam 8 ayda bitirildiği de söz konusu kaynağa kaydedilmişti.

Böylesi değerli bilgilerin yanı sıra ilginç bir başka bilgiye daha yine bu süreçte ulaştık. O da bizim demiryolunun Kurtuluş Savaşı sırasında İstanbul’dan Anadolu’ya silah kaçırma faaliyetinde önemli bir rol üstlendiğiydi. Dr. Necati Karakaya’nın “Atatürk Beşiktaşlı” isimli kitabında yazar, babasının Kağıthane treni ile silah kaçırma faaliyetinde nasıl yer aldığını anlatıyordu.

Silahtarağa’dan Kağıthane’ye doğru dere kenarında yer alan ve İngiliz kuvvetleri tarafından mühürlenmiş olan Kağıthane Baruthanesi depolarındaki silah ve mühimmatın, Kağıthane Demiryolu üzerinden kaçırıldığını; bu faaliyetin başında olan isimlerden birinin Beşiktaş Jimnastik Kulübü kurucularından Mebus Mahmut Naci Bey olduğunu kitabın 220 ve 221. sayfalarından öğrendik. Anlatılana göre Mahmut Naci Bey’in talimatları doğrultusunda Kağıthane Köyü’nden Hüseyin Ağa, köyden 40 kadar genç ile birlikte silah kaçırma işini organize etmektedir. Sevkiyatın yapılacağı gecelerde köyün karakolundaki İngiliz askerleri için çalgılı-çengili eğlence tertip edilmekte ve ilerleyen saatlerde askerler tamamen sarhoş edilmektedir. (Aynı şey Ayazağa karakolundaki İngiliz ve İtalyan askerleri için de yapılmaktadır. Hatta bazen eğlencelere iki karakolun askerleri birlikte katılmaktadır) Ardından Şeftren Çavuş İbrahim Efendi’nin kullandığı tren hareket etmekte, Kağıthane ve Ayazağa karakollarını sessizce geçerek Ağaçlı üzerinden Karaburun’a ulaşmaktadır. Trende 40 kadar asker vardır. İbrahim Çavuş, aldığı talimata göre, Ayazağa İngiliz Garnizonu’nun içinden geçerken trenin durdurulması söz konusu olursa askerlerini trenden indirip çatışmaya sokacak, tren ise hiç durmadan yoluna devam edecektir. Bir yıl boyunca bu talimata göre hareket edilir ve mühimmatlar Karaburun’da bekleyen takalara yüklenerek İnebolu’ya gönderilir.

Sözkonusu kaynak, bize hattımızın, sanıldığı gibi, Ağaçlı’da kalmadığını, oradan da Karaburun’a devam ettiğini söylüyordu. Zaten ilk başlarda elimizdeki tek harita olan belgede, Ağaçlı’dan Karaburun yönüne bir uç çizilmiş fakat yarım bırakılmış olduğu görülüyordu. Pek anlam veremediğimiz bu uç, meğer hattın Karaburun’a (ve oradan da Terkos’a) uzandığını ifade ediyormuş. Macit Doğan’ın bize verdiği haritada da aynı uç vardı ve kesik kesik bir çizgi ile belirtilmişti. “Atatürk Beşiktaşlı” kitabı hattımızın Karaburun bağlantısını net şekilde anlatıyordu. Nitekim sonradan Osmanlı arşiv belgelerinde Kağıthane tarihi üzerine tarama yaptığım sırada bulduğum bazı evraklarda bu bağı kesinleştirmiş oldum. (O belgeyi de bu kitaba koyduk)

Kurmay Albay Ahmet Onur ve Dr. Necati Karakaya’ya ait kaynaklardan öğrendiklerimizin yanı sıra her yeni belge, bize yeni bir şey öğretiyordu. Haliç Karadeniz Sahra Hattı’nı gösteren tek haritanın Yıldız Arşivi’nde bulunan (bizim de kitapta kullandığımız) harita olduğunu zannediyorduk. Fakat demiryollarından emekli makinist Macit Beyin verdiği ile ikinci haritaya ulaşmıştık. Üzerinde Kağıthane demiryolunun işli olduğu üçüncü haritanın ise Kağıthane tarihi çalışan bir doktora öğrencisinin söylemesi ile Atatürk Kitaplığı’nda olduğunu öğrendik. Oradan aldığı Kağıthane materyallerinin arasında bulunan haritanın bir kopyasını bize vermesi ile 1926 tarihli Kağıthane paftasında demiryolu güzergahının işaretli olduğunu görmüş olduk.

Kitabın Londra’da akamete uğrayan İngilizce baskısı için 2005 yılında Kağıthane Belediyesi’nin yeni yönetimiyle görüşüldü. Prof. Emre Dölen’in bilgisi dahilinde Mert Sandalcı ile birlikte yapılan görüşme, bu çalışmanın Kağıthane Belediyesi yayını olarak basılması kararıyla sonuçlandı.

Hat ile ilgili gelişmeler böyle yaşanırken bir yandan da Mert Sandalcı ve Hüseyin Irmak tarafından çeşitli müzayedeler, kimi tarih araştırmaları ve sözlü tarih çalışmalarında hattın ve trenin başka fotoğrafları bulundu. Hatta görevli bölüğün trenle birlikte toplu fotoğrafı, askeri görevlilerin trenin önünde çektirdiği hatıra fotoğrafları, hatta yaşanan çeşitli kaza fotoğrafları, treni Çiftalan’daki kömür yükleme yerinde gösteren fotoğraf, kadınlı-erkekli misafir heyetlerin vagonlardaki fotoğrafları, hat güzergâhında Göktürk (Petnahor) köyünün fotoğrafı, arka planda Uzun Kemer’in göründüğü ve üzeri ahali ile dolu halde duran treni Kemerburgaz istasyonunda gösteren muhteşem fotoğraf, iki genci dönemin otomobilinde raylar üzerinden Eğri Kemer’e doğru yol alırken gösteren şirin fotoğraf, Silahtarağa Elektrik Fabrikası personeli ile fabrikada trenle çekilen hatıra fotoğrafı (vd.) gibi materyaller, görsel boyutu daha da zenginleştirdi. Tarafımca Osmanlı arşivlerinde yapılan iki buçuk yıllık araştırma çalışmasında tren hattına ait bazı belgeler bulundu. Dokümanlara, “Osmanlı Belgelerinde Kağıthane” ismiyle Eylül 2007’de yayımlanan kitapta ayrı bir bölümde yer verildi. Belgelerin birer kopyası ise, olası yeni çalışmaları için Prof. Dr. Emre Dölen’e gönderildi.

Kağıthane Belediye Başkanı Fazlı Kılıç ise demiryolu güzergâhının yeniden inşasını sağlamak amacıyla demiryolu ve güzergâhı hakkında yerinde bilgilendirme yapmak üzere İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ı Kağıthane’ye davet etti. Başkan Topbaş, Başkan Kılıç ve Hüseyin Irmak’tan oluşan üçlü şeklinde güzergâhı gezdik. Gezi boyunca, arazide İBB Başkanı’na brifing vermiş oldum. Bu gezici brifing sırasında hemen TCDD Genel Müdürü’nü arayan başkan Topbaş, teknik destek isterken, İstanbul Metropolitan Planlama Bürosu’na hattın harita ve planlara işlenmesi, demiryolunun yeniden inşası için projelendirilmesi talimatını verdi. Hemen ertesinde TCDD İstanbul Bölge Müdürlüğü teknik ekibi Kağıthane’ye geldi. Topbaş’ın talimatıyla verilen Büyükşehir helikopteri ile güzergâh havadan gezildi. Yerden de gezdirip bilgi verdiğimiz ekip, kurumlarının bu işin içinde ne oranda olabileceğine dair bir rapor hazırladı. 2006-2007 dönemindeki bu gelişmeler beraberinde, hattın haritalara işlenmesi için 2008’de ilçe belediyesince araziden CBS kayıtları alındı.

Başkan Topbaş’tan aldığı talimat gereği İMP (İstanbul Metropolitan Planlama Müdürlüğü) bir çalışma grubu kurdu. Grup, “Kağıthane-Kemerburgaz-Ağaçlı-Çiftalan Demiryolu” kitabının rehberliğinde araziyi gezip, hat üzerinde helikopter uçuşu yaptı. Oluşturulan proje taslağı Mayıs 2009’da tamamlandı. Ve çalışma grubu tarafından 4 Haziran 2009 Perşembe günü büronun Tepebaşı’ndaki merkezinde ilgili bütün kurum temsilcilerinin çağrılı olduğu bir toplantıda görüşe açıldı. Toplantı, çalışmanın daha hızlı yürümesi için detay tartışmalardan kaçınılması ve bir yürütme kurulu oluşturulması kararıyla sonuçlandı. Periyodik toplantılar yapılması ve hızlı hareket edilmesi kararlaştırıldı. Konuyla ilgili ikinci toplantı ise 11 Haziran 2009’da yapıldı. Bu toplantı sonrası çeşitli kurumlar, üniversiteler yeniden kitap istedi. Fakat elde artık kitap kalmamıştı.

25 Şubat 2009’da Haliç Karadeniz Sahra Hattı hakkında Gümüşsuyu İTÜ Makine Mühendisliği Fakültesi’nde yapılan ve Mert Sandalcı ile Hüseyin Irmak’ın konuşmacı olarak katıldığı konferansta, konu heyecanla karşılandı. İTÜ Rektörü ve ilgili fakülte dekanlığı, hattın yeniden inşası sürecinde lokomotif ve vagonlara yönelik model üretmeyi teklif etti.

2008 sonu 2009 başlarında hattın daha kapsamlı bir belgeselinin çekilmesi ve kitabın uzayan İngilizce yeni baskısı için 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’na Mert Sandalcı tarafından başvuru yapıldı. Belgesel çekimine önce sıcak bakan ajans, sonra 2002’de Kültür Bakanlığı’nca çekilen filmi gerekçe göstererek talebi reddetti. Kitabın İngilizce baskısı ise belediyenin gündemine yeniden girdi.

Toplam 4 bin adet üretilen iki baskının da tükenmesi ve aradan 10 yıl geçmesine rağmen hala kitabın aranıp istenmesi bizim daimi mutluluğumuzdu. İngilizce baskı çalışması 2009’da yeniden başlatıldı. Yazılar, görseller ve teknik çizimler bu meselenin lokomotif isimlerinden (Prof. Dr. Emre Dölen, Mert Sandalcı ve Hüseyin Irmak) toplandı. Alan Prior’ın çizimleri ve hazırladığı teknik bilgiler alındı. Ben bu yazıda olduğu gibi o döneme kadar olan güncel gelişmeleri hikâye eden bir yazıyı Eylül 2009’da yazmaya başladım. 28 Ekim 2009’da da tamamlayarak teslim ettim. Mert Sandalcı da tarih yayınları hazırlayan tanıdık bir kitabevinde tasarım yaptı. Ortaya çıkan maket, bu dört isim tarafından kontrol edilip son halini aldı. İş sadece baskıya kalmıştı ama maalesef yine gerçekleşemedi. Bu arada kitap hala birileri tarafından isteniyor, aranıyordu. Turlarımız ise periyodunu hiç bozmadan devam ediyor, katılan herkes büyük keyif alıyordu. Gezginler, ıssız ormanda yaptıkları hayal yolculuğunun gerçeğe dönüşeceği umudunu ateşliyordu. Aynı güzergâhtan yeniden trenle geçecekleri günlerde çocuklarına, torunlarına “bak vaktiyle biz buradan yürüyerek geçmiştik. O zaman daha tren ortada yoktu” diyebilmenin ve yürüyüş fotoğraflarını göstermenin hesabını yapmaya devam ediyordu. Demiryolumuz, 10 yıldır gündemden düşmeyen özelliğiyle hala gazete, dergi ve televizyon haberi olmayı sürdürüyordu.

Bir kez daha belirsizliğe ertelenen kitap bir kenarda durmaya devam ederken, Kağıthane Belediyesi’nin başkanlık düzeyinde konuyu sürekli takibi sürdü. Bu sürekli takip, bir lokomotif güç haline dönüşmüş olduğu için tren hattı hep gündemde kaldı. Farklı gruplar hattı gezmeye devam etti. Belediye başkanı Fazlı Kılıç’ın ön ayak olmasıyla ilçe protokolü, ilçenin tüm sivil toplum kuruluşu temsilcileri, belediye personeli ve çevresine güzergâh zaten gezdirilmişti. Öyle ki; bir ara (2006-2007 arası) haftanın üç günü düzenli turlar yapılmıştı o dönem.

Yıllar tüm bu gelişmelerle 2010’a geldiğinde o yıl elimizde İngilizce baskının maket çalışması ile başbaşa idik. Yine müzayedelerden çıkanları topluyor, koleksiyonerleri, sahafları takip ediyorduk. Tur talebi isteklerini karşılıyorduk.

2008 yılı içinde Kemerburgaz’dan Çiftalan’a dönen asfaltın sol kenarında bir yol genişletme çalışması yapılırken demiryolu güzergâhının üzerinde bir küçük çeşme ortaya çıktı. İş makinelerinin yonttuğu yamaçta açığa çıkan çeşmenin Osmanlıca kitabesinin tercümesini Osmanlı Arşivleri Daire Başkanlığı uzmanlarından Mustafa Çakıcı’ya rica edince, çeşmenin düşündüğüm gibi demiryolu ile ilgili bir yapı olduğu anlaşılmış oldu. Kitabede “Kemerburgaz Çiftalan hattında çalışan/ (…) Alay kumandanı Binbaşı İhsan Bey’in/Himmet ve teşvikiyle yapılan hayrât” yazıyordu. Hem küçük olduğu hem yola bitişik kaldığı için tahrip edilmesinin ya da yok edilmesinin korkusu yaşadığım için vakit kaybetmeden bu şirin yapıyı fotoğrafladım. Durumu da Mert Sandalcı ve Prof. Emre Dölen ile paylaştım. O süreçte demiryolu ile ilgili haber yapan gazete ve televizyonların çeşmeyi özellikle çekmelerini sağladım. Son fotoğrafları, “Kağıthane Tarih Envanteri” kitabı için Şubat 2010’da tarafımdan çekildi. Ve korkulan oldu. 2011’de artık çeşme yoktu. Yerinde yeller esiyordu. Tam bulunduğu noktadan yol kenarındaki parsele doğru iş makineleriyle bir yol açılmıştı. Dozerler tam çeşmenin üzerinden geçmişti. Çalışmadan çıkan toprak yığınlarının içine de bakmamıza rağmen bir şey bulamadık. Etraftakilere sorduğumuzda yine bir cevap alamadık. Böylece elimizde sadece fotoğrafları kalan bir demiryolu çeşmesi de iki yıl yeniden gün yüzü gördükten sonra sonsuzluğa uğurlanmış oldu.

Turlarımız, televizyon programlarımız, röportajlarımız devam etti. Demiryolunu haber yapmayan gazete kalmadı. Hatta bazıları çok sayıda haberini yaptı. Bütün kanallar, yine kimisi defalarca olmak üzere, hem haber olarak hem bir programın bölümü olarak çekimler gerçekleştirdi. Başkan Kılıç’ın her fırsatta Büyükşehir Belediyesi ve bakanlıklar nezdindeki girişimleri devam etti.

23 Aralık 2012 Pazar günü Ankara’da Eski Zaman Sanat ve Kültür Merkezi tarafından yapılan bir müzayedede çok önemli bir defter ve albüm satışa çıktı. Ağaçlı Maden Ocakları’nın 301 numaralı Ocak Memuru, Birinci Bölük Kumandanı ve Muhafız Jandarma Bölüğü Kumandanı vazifelerini ifa eden Mülâzım-ı Sâni Ali Rızaoğlu Ahmed Şevki’nin (Şevki Sevgin) özel notlarından oluşan hatırat, bizim trenin kömür getirdiği Ağaçlı’daki tesisi, buradaki binaları ve personelini anlatıyordu. Bizim için çok kıymetliydi. Çünkü hat ile ilgili çok şey biliyor ama Ağaçlı ve Çiftalan’daki maden tesisleri ile ilgili çok az şey biliyorduk. Doküman bizim bu eksiğimizi kapadı. Hatıratta Ağaçlı Maden Tesisleri’ne ait çeşitli boylarda toplam 33 fotoğraf eşliğinde önemli bilgiler veriliyordu. Albümde ise yine aynı tesislere ait 12×17 cm. ebadlarında 22 fotoğraf yer alıyordu. Çeşme, hastane ve personeli, komutanlar, idarehane, yatakhaneler, enerji üretim merkezi ve arka planda bir deniz uçağının göründüğü ve günümüze çok temiz gelmiş fotoğraflar, elinizdeki bu kitapta sizlere sunuldu. Hatıratı da Mustafa Çakıcı çevirisiyle sizlere sunuyoruz.

2013’te ise bu defa İstanbul Kadıköy’de bir sahaf arkadaşımızdan telefon geldi. Arkadaş, Kağıthane demiryoluna ait iki fotoğraf albümü bulduğunu söyleyerek gelip bakmamı istedi. Bahtiyar Sahaf’ta buluştuğumuzda arkadaş, albümlerin ünlü şair Sabahattin Kudret Aksal’ın babasına ait olduğunu söyledi. Biri 28×40 cm. ebadında büyük boy, diğeri ise 23×35 cm. ebadında daha küçük boy bu iki albümde, birçok fotoğrafı ilk defa görüyorduk. Büyük boy albümde 11×16 cm. ebadında toplam 50 adet fotoğraf çerçeveli sayfalarda düzenli olarak duruyordu. Sayfaları nispeten tahripli küçük albümde ise 12×17 cm. ebadında toplam 11 adet, 9×14 cm. ebadında ise toplam 8 adet olmak üzere toplam 19 adet (altlarında Osmanlıca açıklamalarıyla birlikte) fotoğraf bulunuyordu. Genel toplamı 69 olan bu iki albümdeki fotoğraflardan bazıları bizde (Prof. Dr. Emre Dölen ve Mert Sandalcı albümlerinde) vardı. Ama çoğunluğu yeni ortaya çıkıyordu. Bu iki albümdeki fotoğraflar bize yeni bilgiler sunuyordu. Bu malzeme de bu kitapta ilk defa yayın hayatına çıkmış oldu.

Yıl 2014’e geldiğinde ise Kültür Turizm Bakanlığı’nın her yıl bir başka ilçede yaptığı Turizm Haftası’nı bu defa Kağıthane’de yapacağı bize bildirildi. Nisan ayı içinde yapılan hafta etkinliklerinde dönemin İl Kültür Müdürü Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili, varlığını öğrendiği Kağıthane demiryolu ile çok ilgilendi. Hemen ilgili kurumların ve baskı gruplarının davet edileceği bir çalıştay düzenlenmesi çabasına girdi.

Öte yandan, önce Kağıthane Belediye Başkanı ile konuyla ilgili bir görüşme yapan Bilgili, sonrasında Başkan Fazlı Kılıç ile birlikte Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ile konuyu görüştü. Topbaş’a düşüncelerin aktarılıp destek istendiği bu görüşme sonucunda İstanbul Büyükşehir Belediyesi Plan Projeler Daire Başkanlığı’nda, sınırları içinde hattı barındıran ilçe belediyelerinin de bulunduğu bir toplantı yapıldı. Orada verdiğim bilgilerin yanısıra, elimizdeki görsel malzemenin gerekli kısmını da ilettik. İBB bir proje çalışması için o toplantıda start almış oldu. Ekim 2014’ün ikinci yarısında İBB, konuyla ilgili olarak proje ihalesine çıktı.

Bilgili, diğer yandan müdürlüğü bünyesinde Dr. Tûba Kurtuluş ve Leyla Şimşek’i demiryolu çalıştayı için görevlendirdi. Ekibe ben de katılarak üçlü bir kurul haline geldik. Ve Haliç-Karadeniz Sahra Hattı’nın Turizme Kazandırılması Çalıştayı organize edildi. 4 Kasım 2014’te TURİNG’in Seyrantepe’de bulunan merkezinde yapılan çalıştayda İstanbul Valiliği, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Orman Bölge Müdürlüğü, Orman Fakültesi, Eyüp ve Kağıthane Belediyesi ile konuyla ilgili olarak TURİNG, TURSAB gibi turizm meslek örgütleriyle birlikte çeşitli sivil toplum örgütleri bir araya geldi.

Prof. Dr. Emre Dölen, açılış konuşmasında, bu işin her halükârda takipçisi olacağını özellikle vurguladı. Açılış sonrası katılımcılar, Turizm Masası, Sosyal Masa ve Teknik Masa olmak üzere üç gruba ayrılarak birer moderatör eşliğinde konuyu çeşitli yanlarıyla tartıştı. Çalıştayda, Orman Fakültesi’nden Prof. Dr. Alper Hüseyin Çolak’ın, UNESCO tarafından dünya mirası olarak tescil edilme sürecindeyken projenin Belgrad Ormanı’nı bozacağını ifade ederek toplantıyı terketmesi dışında bir sıkıntı yaşanmadı.

Prof. Dr. Emre Dölen, araştırmacı-yazar-koleksiyoner Mert Sandalcı ve Kağıthane Belediyesi Basın-Tarih Danışmanı Hüseyin Irmak, her biri ayrı bir masada demiryolunu ve günümüzde bu projeye nasıl bakılması gerektiğine dair ayrıntılar aktardı.

Görüşmelerde Orman Bölge Müdürlüğü temsilcilerinin de konuya tedirgin yaklaştığı görüldü. Gerek Prof. Dr. Alper Hüseyin Çolak gerek Orman Müdürlüğü katılımcıları kaygılarında haklıydılar fakat bizi de yeterince dinlememişlerdi. Oysa demiryolu hattının yeniden kurulması düşünülen tüm güzergâhı içinde günümüzde orman olarak kalan sadece 6,5 kilometrelik bir kısımdı. Çiftalan hattı üzerine Ayvad Kemeri ile Yovankoru arasında kalan bu bölümün de yaklaşık 3,5 kilometresi halıhazirda araç yolu olarak kullanılmaktadır. Geriye kalan 3 kilometrelik kısmı ormanlık alan içindedir ve bu bölümde de eski yol bir tünel gibi durmakta, üzerinde de pek ağaç bulunmamaktadır. Vaktiyle yapıldığı/açıldığı gibi durmakta olan yol üzerindeki stabilize taşlar dahi halen eskisi gibidir. Dolayısıyla yeniden kurulum sırasında bu bölümde gösterilecek azami hassasiyet, ormanın bu işten zarar görmemesi anlamına gelecektir. Ve bizler de bu konuda aynı şekilde hassastık.

Çalıştay sonunda masalardan; ormanı dikkate alan, doğa dostu bir hat kurulması, trenin ulaşacağı bölge köylerinde tarım ve hayvancılığın teşvik edilmesi, buraların imara açılmayıp otantik yapılarının korunması, trenlerde plastik unsurlar kullanılmamasını isteyen, üçüncü havaalanı ve üçüncü çevre yolunun gerek ormana gerekse demiryolu hattına getirdiği değişimlerin dikkate alınması gerektiği yönünde görüşler ortaya çıktı.

Akşamüstü genel bir değerlendirmenin yapıldığı çalıştayın, yabancı uzman görüşlerinin de yer aldığı, 26 sayfalık (Türkçe-İngilizce) resmi raporu ise hazırlanıp 10 Aralık 2014 tarihinde tüm katılımcılara gönderildi.

Hat ile çevresinin kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgesi (KTKGB) ilan edilmesi gerektiğini, trenlerin otantik özelliklerle imal edilmesini öneren raporda; “Güzergâhın geçtiği, halen tarım ve hayvancılık alanlarında faaliyet gösteren yerleşkelerin, turizme kazandırılacak ölçüde üretime devam etmesi ve desteklenmesi bir diğer ortak karardı. Ekolojik faaliyetler kapsamında kazandırılması hedeflenen çevre halkının, yaşam biçimini ve sosyal yapısını koruyarak sosyal ve kültürel açılardan da gelişimini sağlamak değinilen hususlardan biriydi. Bölgedeki tarihi yapıların ve eserlerin restorasyonuyla birlikte çevre düzenlemelerinin de ele alınması gerekliliği önemle vurgulandı. Dekovil Hattı sayesinde yerli-yabancı turistlerin hem tarih hem eko-turizme dayalı farklı bir güzergâha sahip olacağı ortak görüşlerdendi. Güzergâh üzerinde hali hazırda yer alan müzelere (Santral İstanbul, Kâğıthane Belediyesi Açık Hava Müzesi, Osmanlı Arşivleri) ek olarak Dekovil Hattı Müzesi, Ormancılık Müzesi, Su Medeniyetleri Müzesi gibi farklı konseptlerde yeni müzeler eklenebileceği belirtildi.” ifadeleri kullanıldı.

Ocak 2015’te ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi, proje ihalesini verdi. İhaleyi alan firma, ilgili daire başkanlığı ile birlikte hattın günümüz koşullarına göre, civardaki yeni oluşan (Üçüncü Çevreyolu, Üçüncü Havaalanı, Hasdal-Üçüncü Havaalanı Metrosu gibi) güzergâhları da dikkate alarak yeniden oluşturulmasına yönelik fizibilite çalışmalarına başladı. Şubat 2015’de söz konusu proje ekibi, hattın orman içindeki rotasını Hüseyin Irmak’ın rehberliğinde gezdi. Ekip, hem rotanın özellikle orman içindeki güzergâhını görmüş oldu. Hem üçüncü çevreyolunun hattı hangi noktalardan kestiğini öğrendi. Bu noktalarda rehabilitasyon ve inşanın nasıl yapılabileceği sorusuna da arazide cevap aradı.

Kağıthane Belediyesi’nin talebi üzerine Ağustos 2015’de proje çalışmasının geldiği aşama hakkında bir bilgilendirme toplantısı İBB Merter Binası’nda yapıldı. Proje ekibinde hattın üç aşamada inşası yönünde bir eğilim belirdiği toplantıda görüldü. Silahtarağa ile Kağıthane Merkez arasındaki güzergâhın, eskiden olduğu gibi derenin sol yanından değil de bu defa yoğunluk açısından daha elverişli olan sağ yanından geçirilmesinin önerildiği, Kağıthane Merkezi’ni bir köprüyle aşarak yeniden eski güzergâhına kavuşacağı ve böyle devam edeceğini öneren projenin birinci etabın Cendere’ye kadar inşa, ikinci etabın Ayvad Kemeri’ne kadar inşa, üçüncü aşamanın ise orman içindeki bölüm ve Ağaçlı yönü inşası olarak düşünüldüğü anlatıldı. Hat paralelinde bir de bisiklet yolu oluşturulmasının tasarlandığı belirtildi. Biz ilçe belediyesi ekibi olarak Kağıthane Merkez’den geçecek Mecidiyeköy-Mahmutbey Metrosu nedeniyle bölgeye yapılacak viyadük ve etrafında düşünülen dere düzenlemesinin o noktada hat ile çakıştığını, bu nedenle iki projenin birbirinden haberdar olmasını talep ettik. (Nitekim bir sonraki hafta bu defa Kağıthane Belediyesi’nde yapılan toplantıda bu iki projenin hazırlayıcıları bir araya getirildi ve koordinasyon içinde çalışılması yönünde bir karar alındı.) Karşılıklı görüş alışverişinde bulunulan bu toplantının verileri bu kitabın sayfalarında sizlerle de paylaşıldı.

Kağıthane Demiryolu hakkında 1999 ve 2004 yıllarında ikişer bin adet olmak üzere iki baskı yapan “Kağıthane-Kemerburgaz-Ağaçlı-Çiftalan 1914- 1916” isimli kitabın (hazırlayanlar Prof. Dr. Emre Dölen-Mert Sandalcı) sonradan bulunan dönem dökümanları ve fotoğraflarının eklenmesiyle üçüncü baskısının yapılması geçtiğimiz yıllardan beri kafamızda olmasına rağmen, yukarıda da belirtildiği gibi, çeşitli nedenlerle yapılamadı. Üçüncü baskının tamamen İngilizce olması fikri uzun yıllardan bu yana kafamızda hep vardı. Fakat sonradan hem Türkçe hem İngilizce olması daha ağırlık kazanmıştı.

Kasım 2014 Çalıştayı ile birlikte kitap süreci de hızlandı. Geçtiğimiz yıllarda gerek benim gerek Mert Sandalcı’nın bulduğu fotoğraflar, albümler, belge ve hatıratların da kitapta yer alması gerekiyordu. Üçüncü baskı, bu ek materyal ile geliştirilmiş bir baskı olacaktı ve aynı zamanda yaşanan gelişmelerle güncellenecekti. Demiryolunun varlığı öğrenildikten itibaren, yönetim değişikliklerine rağmen konuyu sahiplenmesi hiç değişmeyen Kağıthane Belediyesi, kitabın üçüncü baskısı için hazırlıklarını tekrar somutlamaya başladı. Önceki kitapta olduğu gibi Mert Sandalcı’nın editörlüğünde elinizde tuttuğunuz bu kitabın hazırlıkları başladı. Alan Prior’ın hat ve hatta çalışan lokomotif ile vagonlara dair yaptığı teknik çizimler ile hazırladığı teknik rapor kitaptaki yerini aldı. Prof. Dr. Emre Dölen’in makalesi, kendisi tarafından elden geçirilip güncellendi. Mert Sandalcı kendi yazısını tamamladı. Ben ise 18 yıldır tuttuğum notlardan yararlanarak gelişmeleri bu satırlara taşıdım. Emeği geçen hiç kimseyi atlamamaya çalıştım. Aynı amaçla yani kitabın üçüncü baskısı için yazıp 28 Ekim 2009 Çarşamba günü tamamladığım metni, üzerinden sekiz yıl geçtikten sonra geliştirip son şeklini verdim.

Ağustos 2015’te hat güzergâhının güncel fotoğrafları çekildi. Hava ve yer fotoğraflaması Engin Gerçek tarafından yapıldı. Mert ile benim de katıldığım bu çekimler toplamda 5 iş günü sürdü. Hava fotoğrafları 8-9-10 Ağustos, yer fotoğrafları ise 29-30 Ağustos 2015’te çekildi. (Geçtiğimiz birkaç yılda bulduğumuz dönem fotoğraflarının günümüz halinin yerden çekimleri sırasında yeni fark ettiğimiz ek -eski- güzergâhlar, dikkatimizi Cendere bölgesindeki bu ek hatlara çekti. Mert Sandalcı, yeniden inşa sırasında bu ek güzergâhın düşünülmesi ve yeni hattın burada da -Kağıthane Merkez’de düşünüldüğü gibi- derenin sağ yanında ağaçların kenarındaki sevimli yoldan geçirilebileceği gibi bir fikir attı ortaya. Oracıkta hemfikir olduğumuz -fotoğraf çekimi sırasında arazide olabilirliğini kendimizce teyid etmiştik- bu düşüncenin de proje ekibine önerilmesini aramızda konuştuk.)

Güncel fotoğraflamanın tamamlanması sonrasında başlayan tasarım ve baskı aşaması da işinin ehli isimler tarafından gerçekleşti. Baskı, önceki kitaplarda olduğu gibi Mas Matbaa tarafından gerçekleşti. İşinde azami hassas ve ehil bir yaklaşım sergileyen matbaa, kitabın en kaliteli şekilde basımı için çaba gösterdi. Ve sonuçta kitap tamamlandı. Bu defa 4 yazarlı oldu.

Başından beri sürecin samimi takipçisi olan Kağıthane Belediye Başkanı Fazlı Kılıç’ın önsözüyle kitabımız Kağıthane Belediyesi Kültür Yayınları Serisi dahilinde çıktı. Şuna emin olun ki; Kağıthane Belediyesi’nin bu ısrarlı takibi, konuyu daima güncel tutma çabası olmasaydı tüm bu gelişmeler yaşanmaz ve süreç bu kadar olgunlaşmazdı. Çalıştay açılışında kürsüden belirttiğim üzere, “Kağıthane Belediyesi’nin lokomotifliğinde süreç bu yıllara taşınabildi.”. Bu cümle size abartılı gelebilir ama gerçek, inanın böyle. Yoksa hiçbir gelişme yaşanmaz ve her şey birkaç kişinin kişisel temennisi olmaktan öteye geçemezdi. Bunun için önceki belediye başkanı Arif Calban ile şimdiki belediye başkanı Fazlı Kılıç, özel olarak teşekkürü hak ediyor.

Kitabımız, şehir tarihi ile ilgili rafine bir mikro çalışmadır. Aynı zamanda bir süreklilik içermektedir. 1999’dan günümüze… Biz de bu sürecin takipçileri olarak yıllar içinde bulduklarımız ve öğrendiklerimizi bir kitapta kalıcılaştırmanın hazzını tadarken, bir “yeniden inşa”nın dinamo isimleri olarak çalışmayı daha ileri basamağa sıçratmanın mutluluğunu yaşayacağız.

Güncel Bilgi Notu: Sonrasındaki süreçte, İBB, hattın yeniden inşası için Eyüpsultan ve Kağıthane Belediyelerinin de içinde olduğu çeşitli toplantılar yaptı. Toplantılardan elde edilen sonuçlar üzerinden proje ihalesine çıktı. Ve projelendirme çalışması başladı.

Bu arada üçüncü havaalanıyla bağlantılı olarak o bölge için kurgulanan ve çalışmaları da hızla ilerleyen farklı toplu ulaşım hatlarının gölgesinde kalacağı düşüncesiyle bu tarihi hattın yapımı önce ertelendi, bir süre sonra da gündemden çıkarıldı.

Bu yeni gelişmenin ardından Kağıthane Belediyesi, Silahtarağa ile Kağıthane Merkez arasında işleyecek biçimde bir nostaljik hat tasarladı. Tarihi trenin replikalarının üretimi Kasım 2018 itibariyle ihale edildi ve çalışma başladı. Şubat 2019’da alanda fiziki çalışma başladı, Güneş enerjisi ile çalışan tren, Mart 2019 sonu itibariyle İstanbulluların hizmetinde olacak.