logo

let’s make something together

Give us a call or drop by anytime, we endeavour to answer all enquiries within 24 hours on business days.

Find us

PO Box 16122 Collins Street West
Victoria 8007 Australia

Email us

[email protected]
[email protected]

Phone support

Phone: + (066) 0760 0260
+ (057) 0760 0560

LÂLE DEVRİ’NDE EYÜP KADINLARININ HAK ARAMA MÜCADELESİ

MÂLÎ DAVALAR

Kadınların yaptıkları alışverişlerde, haksızlığa maruz kaldıklarında, verdiği borç parayı alamadıklarında, miras, mihr, nafaka gibi konularda mağduriyete uğradıklarında davacı olarak mahkemeyi kullanmışlardır.47 Ancak, köylü kadınlarla şehirliler arasında mahkemeyi kullanma oranlarında büyük farklılıklar vardır. Çünkü köylü kadınların şehirlerdeki mahkemeye ulaşma imkânları oldukça sınırlıdır.48 Eyüp’teki kadınların açmış olduğu mâlî davalar genellikle miras, nafaka, mihr, ayıplı mal ve emanet malın teslim edilmemesi gibi konulara ait olduğu sicillerdeki örneklerden anlaşılmaktadır. 

Osmanlı toplum yapısının özelliği gereği kadınlar, erkekler kadar ekonomik hayatın içerisinde değillerdir. Doğrudan kendileri ya da vekâleten babası, kocası, bir erkek akrabası veya köleleri aracılığıyla49 az sayıda kadın ticaretle uğraşırken yine alım-satım, kiralama, borç alıp-verme gibi ticarî faaliyetlerde erkeklere oranla daha geride oldukları için onlarla ilgili bu tür davalar da mahkemeye daha az yansımıştır. 

Eyüp kadınlarının açtığı mâlî davalarının başında mirasla ilgili olanlar gelmektedir. Kadınların -mirastan aldıkları pay erkeklerin yarısı50 olsa da- miras hakkını talep etme konusunda erkeklerden geri olmayıp onlarla eşit durumdadırlar. Bu yüzden onlar için oldukça önemli bir gelir kaynağı olan miras konusundaki davalarda mahkemeyi daha sık kullandıkları görülmektedir. Bu davaların bir kısmı kadınların mirastan hakkı olan payı alamadıkları içindir: Neslihan, kendisi başka vilayette olduğu sırada Eyüp’te vefat eden hemşiresi 

      47 Jennıngsa.g.m., s. 59; Haim Gerber, “Bir Osmanlı Şehri Olan Bursa’da Kadın’ın Sosyo-Ekonomik Statüsü 1600-1700”, çev.: Hayri Erten, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S. 8, (1998) Konya, s. 327-343. Fatma Müge Göçek ve Marc David Baer, ”XVIII. Yüzyıl Galata Kadı Sicillerinde Osmanlı Kadınını Toplumsal Sınırları”, ed.: Madeline C. Zilfi, Modernleşmenin Eşiğinde Osmanlı Kadınları, çev.: Necmiye Alpay İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2000, s. 50.  
     48 Suraiya Faroqhı, “18. Yüzyıl Anadolu Kırsalında Suç, Kadınlar ve Servet”, ed.: Madeline C. Zilfi, Modernleşmenin Eşiğinde Osmanlı Kadınları, çev.: Necmiye Alpay İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1997, s. 13.  
     49 Rahmi Deniz Özbay, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Köle Emeğinin İstihdamı ve Mükatebe Yöntemi”, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 17, 2009/1, s. 155.  
     50 Ömer Nasuhi Bilmen, “Hukuk-ı İslâmiyye ve Istılahatı Fıkhiyye” Kamusu, C. 5, İstanbul: Bilmen Yayınevi,1985, s. 255; kadınların mirastan pay alma oranları ile ilgili geniş bilgi için bkz. Gül Akyılmaz, “Osmanlı Miras Hukukunda Kadının Statüsü”, Gazi Üniversitesi, Hukuk Fakültesi Dergisi, C. XI, S. 1-2, (2007), s. 485. 

nin tek mirasçısıdır. Emine adlı kadın ise kendi yokluğundan istifade ederek bütün mirasa el koymuştur. Eyüp’e dönünce miras malları talep ettiği halde kendisine vermediğinden dolayı Emine’nin yargılanmasını talep eden bir arzuhal vermiştir.51 Konunun nasıl sonuçlandığına dair bir bilgi yoksa da muhtemelen Neslihan ölen’in kendi kız kardeşi olduğunu ispatlamaya çalışmıştır. Mahkeme konuyu araştırarak haklı olanın lehinde davayı sonuçlandıracaktır. Ayşe bt. Mustafa da yine hakkı olan miras payını alabilmek için mirasçı olduğunu ispat etmek zorundadır. Anadolu’nun Safranbolu Kazası’ndan gelip İstanbul’a yerleşen Terzi Osman, Eyüp Kazası’nın Sa’dâbâd Köyü yakınlarında öldürülmüştür. Ayşe, Osman’ın amcası olduğunu iddia etmiş ve kendisinden başka da mirasçısı bulunmadığını şahitlerle ispat etmiştir.52 

Kadınlar için bundan daha da zor olanı ise mirasla ilgili olarak yakın akrabalarıyla karşı karşıya gelmeleridir: 

Baba Haydar Nakşibendî Mahallesi’nden Mustafa b. Abdullah’ın mirasçıları eşi Saliha Hatun bt. Abdullah ile amcaoğulları Ivaz ve Yusuf’tur. İki amcaoğlu Saliha Hatun’u miras malları saklamakla itham etmişlerdir. Ancak muslihûn tavassutuyla taraflar 50 kuruşa sulh olmuşlardır.53 Saliha Hatun’un mirasdan mal kaçırıp kaçırmadığını tam olarak bilemiyoruz. Bir kadın olarak bundan sonraki hayatını daha rahat idame ettirebilmek için kocasından kalan miras mallarından amcaoğullarının pay almasını muhtemelen istememiştir. Saliha Hatun, elli kuruş vererek davadan veya amcaoğullarının bu ithamından kurtulmak için sulhu kabul etmiş olabilir. 

Kadınlar miras konusunda akrabalarıyla genelde uzlaşı yolunu seçmişlerdir. Özellikle paylaşımı zor veya mümkün olmayan gayrimenkulleri birbirlerine veya bu gerçekleşmediğinde ise bir başkasına satarak problemi çözüme kavuşturmuşlardır: 

Cami-i Kebîr Mahallesi’nden Yusuf Usta b. İbrahim’in mirasçıları karısı Saliha bt. Abdullah, üç oğlu ve iki kızıdır. Miras evin aralarında paylaşılması zor olduğu için çocuklar, anneleri Saliha Hatun’a kendi hisselerini 33 kuruşa satmışlardır.54 Yine aynı mahalleden Babazâde Mehmed Efendi b. Mustafa hac yolunda vefat etmiştir. Mirasçı olan zevcesi Havva bt. Abdullah, büyük kızı Fatma ve liebeveyn kız kardeşi hisseli miras evin taksimi konusunda anlaşamayınca Osman adlı kişiye satmak zorunda kalmışlardır.55 Böylece ev 

   51 E.Ş.S. 140, s. 6-b-2, 1130.
     52 E.Ş.S. 146, s. 35-b-1, 1137.
     53 E.Ş.S. 145, s. 16-a-3, 1131.
     54 E.Ş.S. 142, s. 34-b-1, 1133.
     55 E.Ş.S. 142, s. 48-a-2, 1133.

satışından elde ettikleri parayı kendi aralarında daha kolay bir şekilde paylaşmışlardı. 

Kadınların, mirastan kendi paylarına düşen menkul ve gayrimenkul malları almakta çok fazla zorlukla karşılaşmadıkları anlaşılmaktadır. Ancak yine hakları olan ve eşinin vefatından sonra en azından bir başkasıyla evleninceye kadar kendisinin geçimini sağlacak mihr-i müecceli56 alma hususunda ölen kocasının akrabalarıyla problemler yaşadığını sicillerdeki örnekler göstermektedir: 

Topçular Mahallesi’nden Ahmed b. Ömer geride mirasçı olarak zevcesi Fatma bt. Abdullah’ı, oğulları Ömer ile Mehmed’i ve kızı Ayşe’yi bırakmıştır. Fatma Hatun, kocasından alacağı olan 5.000 kuruş mihr-i müecceli ölen kocasının vasîsi olan Alime’den talep etmiş ancak onun parayı ödememesi üzerine şikâyetçi olmuştur. Dava sonucunda Fatma Hatun alacağı olan mihrini iki şahitle ispat etmiştir.57 

Kadınlar, kocalarında olan mihrlerini alabilmek için göstermiş oldukları çaba sonucunda çoğunlukla haklarını alırken bazen de ölen kocasının akrabalarıyla -daha azına razı olmak pahasına da olsa- sulh olmak mecburiyetinde kalmışlardır: 

Cami-i Kebîr Mahallesi’nden olup Rumeli’deki Zağra-i Atîk Kazası’nda misafir olarak kaldığı sırada vefat eden Mahmud b. Ahmed’in mirasçıları zevcesi Emine bt. Mustafa ve erkek kardeşi Mehmed’dir. Emine, miras payından başka 4.000 akçe mihr alacağını Mahmud’dan talep etmiştir. Ancak Mahmud ona sadece mirastan hakkı olan dörtte bir (¼) hissesini alabileceğini söylemesi üzerine aralarında niza’ çıkmıştır. Uzlaştırma heyetinin (muslihûn) araya girmesiyle Emine mihri kadar eşya alarak sulh olmuştur.58 Takyecibaşı Mahallesi’nden Gülşen bt. Abdullah, eşinin misafiren bulunduğu Edirne’de Kiremitçi Elhac Halil Mahallesi’nde ölümüyle ondan alacağı olan 100 kuruş mihr-i müeccelini mirasından istemiştir. Malları mirasçılara teslim etmek üzere vâzi’ü’l-yed59 tayin edilen merhumun büyük oğlu Mehmed ise babasının yüklü miktarda borcu olduğunu öne sürmüştür. Muhtemelen cariye kökenli ve Elhac İsmail b. Ali’nin ikinci eşi olan Gülşen daha fazla ısrar 

     56 İslâm hukukunda, erkeğin nikâh esnasında veya devamı sırasında bazen de evliliğin sona ermesi durumunda kadına belirli miktarlarda verilen meblağ ve maldır. Halil Cin, İslâm ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, Konya: Selçuk Üniversitesi Yayınları, 1988, s. 210; Hayrettin Karaman, Mukayeseli İslâm Hukuku, C. I, İstanbul: İrfan Yayınevi, 1982, s. 282; Vehbe Zuhaylî, İslâm Fıkhı Ansiklopedisi, C. 9, İstanbul: Risale Basın-Yayın, 1992, s. 198; Ömer Nasuhi Bilmen, “Hukuk-ı İslâmiye ve Istılahat-ı Fıkhiye” Kamusu, C. 2, İstanbul: Bilmen Yayınevi, 1985, s. 115; Aydın, a.g.e., s. 103 
     57 E.Ş.S. 141, s. 7-b-2, 1131.
     58 E.Ş.S. 139, s. 17-a-2, 1130.
     59 Vâzı’ü’l-yed: el koyan, eline alan. Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Ankara: Aydın Kitabevi Yayınları, 2011, s. 1329.

edememiş ve 40 kuruş değerindeki yeşil çukaya kaplı bir samur kürk üzerine anlaşarak sulh olmuşlardır.60 

Kadınlar, sadece ölen kocalarında kalan mihrini değil, aynı zamanda kendisini boşadığı halde bu alacağını vermeyen eşlerine karşı da davacı olmuşlardır: 

Cezerî Kasım Paşa Mahallesi’nden Hatice btElhac Hüseyin, kocası tarafından bâin talâk61 ile boşanmıştır. Bunun üzerine Hatice, evlendiklerinde kararlaştırılan 5.000 akçe mihrini ve ilâveten 500 akçe nafaka talep etmiştir. Kocasının bunları ödememesi üzerine bu defa Hatice mahkemeye başvurarak, şahitlerle bu durumu ispat etmiştir. Kadı da kocanın mihrini ve nafakasını ödemesine karar vermiştir.62 Dava Hatice’nin zaferiyle sonuçlanmıştır. Düğmecibaşı Mahallesi’nden Ümmü bt. Abdullah ise aralarında geçimsizlik bulunan kocası tarafından bâyinen boşanmıştır. Ümmü, kocasının ekonomik durumu iyi olmadığından alacağı olan 3.000 akçe mihr-i müecceli karşılığında vekîli Abdülkerim b. Ali aracılığıyla bir incili kuşak almış, iddet nafakası ve barınma masraflarından (meûnet-i süknâsı) feragat etmiştir.63 Nazperver Mahallesi’nden Saliha bt. Recep, kendisini bâin talâk ile boşayan kocası Mustafa Beşe b. Abdullah’ta olan 30 kuruş mihri, 15 kuruş alacağı ve 10 kuruş kıymetinde dört altın bileziğini talep etmiştir. Ancak kocasının bunları ödememesi üzerine tekrar aralarında altı kuruşa anlaşmaya varmalarına rağmen kocası bu borcunu da ödememiştir. Saliha Hatun, kocasında olan bu hakkını alma konusunda ısrar edererek mahkemeye başvurmuştur. Mahkeme de Mustafa Beşe’nin yirmi gün içinde borcunu ödemesine karar vermiştir.64 Nişancıbaşı Mahallesi’nden Arife bt. Abdullah’ı kocası ric’î talâkla65 boşamıştır. Ancak anlaşılıyor ki iddet müddeti66 içerisinde kocası Süleyman b. Elhac Mehmed boşanma kararından 

     60 E.Ş.S. 139, s. 70-b-1,1130.
     61 Bâin Talâk: Boşanmada kullanılan sözleri söyler söylemez evliliği sona erdiren ve yeni bir mihrle tekrar nikâhlanmadıkça eşlerin bir araya gelmesine imkân tanımayan boşamadır. Karaman, a.g.e., s. 303; Bilmen, C. 2, s. 229; Zuhaylî, C. 9, s. 341; Aydın, s. 40.
     62 E.Ş.S. 140, s. 17-b-1, 1131.
     63 E.Ş.S. 146, s. 45-a-2, 1137.
     64 E.Ş.S. 139, s. 9-b-2, 1130.
     65 Ric’î Talâk: Erkeğe ikinci defa mihr ve nikâha gerek kalmadan boşadığı eşiyle tekrar aile hayatına dönmesini sağlayan boşanmadır. Karaman, a.g.e., s. 303; Bilmen, C. 2, s. 221; Zuhaylî, İslâm Fıkhı Ansiklopedisi, C. 9, s. 341;Aydın, s. 39.
     66 İddet müddeti: İslâm hukukunda kadının kocasından ayrılmasından sonra bir başkasıyla evlenmeyerek belirli bir süre beklemesidir. Eşi ölen bir kadının bekleme süresi 4 ay 10 gün’dür. Boşanmış kadınların iddet müddetleri ise 3 ay hali (hayz veya temizlenme müddeti kadardir. Hamile olanların iddeti ise doğumlarına kadardır. Zifaf gerçekleşmeden meydana gelen boşanmada ise iddet yoktur. İddetten kesilmiş olanlar ile henüz bulûğ çağına gelmemiş olanların iddeti ise 3 aydır. Bilmen, C. 2, s. 179; Karaman, s. 328-331. 

geri dönüp tekrar bir araya gelme yönünde bir adım atmamıştır. Bunun üzerine Arife Hatun da 4.000 akçe mihr-i müeccel ve 600 akçe nafaka alacağını talep etmek üzere muhtemelen kendisini boşayan kocası ile karşılaşmamak için yerine İbrahim b. Hüseyin’i vekîl tayin etmiştir. Ancak anlaşılan o ki Süleyman’ın bu parayı nakit olarak ödemeye gücü veya niyeti yoktu. Ancak hakkını almakta kararlı olan Arife Hatun, alacağına karşılık yeşil çukaya kaplı cedîd nafe kürk ve bir büyük Türkmen kilimi ödenmesini mahkemede karar altına aldırmıştır.67 

Kadınlar mihr alacakları konusundaki haklarını her ne kadar aramakta iseler de az da olsa davalı kocalarının ekonomik durumları sebebiyle Safiye ve Hanife Hatun’un örneğinde olduğu gibi bu çabaları sonuçsuz kalabiliyordu: 

Cami-i Kebîr Mahallesi’nden Safiye bt. Ebu Bekir, kendisini bâyinen boşayan kocası Ahmed Ağa b. Abdullah’tan 6.000 akçe mihr-i müeccel, 300 akçe iddet nafakası ve 300 akçe barınma masraflarına karşılık bir mücevher kuşak, bir sim kuşak, bir oda döşemesi istemiştir. Ancak aralarında anlaşmazlık çıkınca Safiye, karşılıksız (meccânen) sulha razı olmuştur.68 Sofular Mahallesinden es-seyyîd Ahmed Çelebi b. Ömer de karısı Hanife bt. Süleyman’ın vekîline 2.500 akçe mihr-i müeccel ve ayrıca 4.800 akçe borcu olduğunu kabul; ancak üzerindeki elbiseden başka hiçbir şeyi olmadığını mahkemede beyan etmiştir.69 

Kadınlar, kocaları tarafından boşandığı andan itibaren belli bir süre geçimini sağlamaya yetecek kadar almaya hak kazandıkları iddet nafakası70 kendilerine ödenmediğinde de davacı olmuşlardır. Bu şikâyetler, yukarıdaki örneklerde de görüldüğü gibi genelde mihri ödemeyen kocalar bu nafakayı da ödemedikleri için aynı dava kapsamındadır. 

Kadınların davacı oldukları diğer bir nafaka çeşidi ise zevciyyet nafakasıdır. Bu nafaka, kocanın, nikâhı altında bulundurduğu karısının yiyecek-içecek, giyim-kuşam, sağlık, barınma ihtiyaçlarını karşılama zorunluluğudur. Böylece kadınlar evli ve hayatta oldukları sürece hem kendisinin hem de -eğer varsa- çocuklarının geçimini sağlamış oluyorlardı.71 Koca, uzun süreli uzak bir yere gittiğinde ailesinin geçimini sağlayacak nafakayı temin etmek 

     67 E.Ş.S. 141, s. 13-b-1, 1131.
     68 E.Ş.S. 146, s. 54-a-1, 1137.
     69 E.Ş.S. 146, s. 46-a-3, 1137.
     70 Bilmen, C. 2, s. 488.
     71 Karaman, a.g.e., s. 286; Vehbe Zuhaylî, İslâm Fıkhı Ansiklopedisi, C. 10, İstanbul: Risale Basın-Yayın, 1992, s. 101-108.

üzere bir kefîl tayin etmek zorundaydı.72 Lâle Devri’nde Eyüp’lü kadınlar, daha önceki yıllarda yaşayan hemcinslerin yaptığı gibi nafakasını karşılayacak para veya kefîl bırakmadan başka bir şehre giden kocalarından davacı olup, mahkeme aracılığıyla nafaka tayin ettirmişlerdir: 

Ahmed Dede Mahallesi’nde oturan Fatma bt. Abdullah’ın kocası Hasan b. Abdullah muhtemelen çalışmak amacıyla başka bir şehre (âhâr diyâr) gitmiştir. Kocası giderken nafaka bırakmadığı gibi vekîl de tayin etmediği için kadın zor durumda kalmıştır. Fatma, günlük ihtiyaçlarını karşılayabilmek için mahkemeye başvurarak nafaka talep etmiş ve kocasının yiyecek-içecek nafakasını, giyecek masraflarını karşılayacak parayı bırakmadan terk ederek gittiğine yemin etmiştir. Bunun üzerne Fatma Hatun’a günlük 12 akçe nafaka takdir edilmiştir. Ancak kocası bu nafaka masraflarını karşılayacak bir gelir bırakmadığı için kocası döndüğünde ödemek üzere karısına onu borçlandırma yetkisi de verilmiştir.73 Çünkü İslâm hukûkuna göre; koca mahkemenin belirlediği nafakayı ödemediği takdirde hanımı onu borçlandırabilir.74 Silâhî Mehmed Bey Mahallesi’nden Asiye bt. Hüseyin ’in kocası ise yedi ay önce başka şehre gitmiştir. Asiye bu süre zarfında bir şekilde geçimini sağlamıştır. Ancak kocasının hâlâ dönmemesi, kefîl de bırakmaması sebebiyle geçim sıkıntısının başlaması üzerine nafaka davası açarak kendisine günlük 10 akçe nafaka tayin edilmesini sağlamıştır.75 Kiremitçi Süleyman Mahallesi’nden Fatma’nın da kocası dört ay önce onu bırakarak gitmiştir. Üstelik Fatma kocası gittiğinde hamiledir. Fatma kendisi de mahkemeye gelemediği için vekîli olan babası aracılığıyla kocası aleyhine nafaka davası açmıştır. Kadı tarafından Fatma’nın hamileliği de göz önünde bulundurularak kocası Hacı Halil üzerine hem kendisi hem de karnındaki çocuğu için günlük 40’ar akçe nafaka tayin edilmiştir.76 

Kadınlar kendilerini boşayan kocalarından çocukları için de nafaka talep etmek üzere mahkemeye başvuruyorlardı. Çünkü; Osmanlı hukûkunun da referans aldığı Hanefî hukûkuna göre erkek çocuklarının nafakası bulûğ çağına veya emsali para kazanma yaşına gelinceye kadar kız evladının ki ise evleninceye kadar babaya aittir.77 Eyüp kadınlar da bu durumda kocalarına karşı nafaka davaları açmışlardır: 

     72 Bilmen, C. 2, s. 469.
     73 E.Ş.S. 141, s. 69-a-2, 1132.
     74 Karaman, s. 288.
     75 E.Ş.S. 150, s. 92-b-1, 1141.
     76 E.Ş.S. 155, s. 27-a-4, 1143.
     77 Karaman, a.g.e., s. 349

Cezerî Kasım Paşa Mahallesi’nden Hatice btElhac Hüseyin, kocası tarafından talâk-ı bâin ile boşanmıştır. Hatice, boşandığı kocasından 5.000 akçe mihr ve 500 akçe de nafaka talep etmiştir. Ancak kocası bunları ödemediği için mahkemeye başvurmuştur. Kadı, kocanın Hatice’ye mihr ve nafaka borcunu ödemesine karar vermiştir.78 Ayrıca Hatice Hatun, ikinci bir dava açarak küçük kızı için de beş akçe nafaka bağlanmasını sağlamıştır.79 Zeynep Hatun Mahallesi’nden Ayşe bt. Mustafa ise kocası Mustafa Beşe b. Hüsrev’den boşandıktan sonra hamile olduğunun anlaşılmasıyla çocuğu için nafaka talep etmiştir. Mahkeme günde 5 kuruş nafaka ödenmesine karar vermiştir.80 

Kocası ölen kadınların da çocukları için nafaka davası açma hakları vardır: 

Terkos Nahiyesi’ne tâbi’ Akpınar adlı köyde Emine bt. Osman’ın eşi İbrahim b. Ömer vefat etmiştir. Emine, İbrahim’den olan küçük kızı Ayşe’nin aynı zamanda vasiyesidir. Emine, kızının yiyecek ve giyecek (kisve bahâ)81 ihtiyacı için nafaka istemiştir. Kadı, bu küçük kız için günde 4 akçe nafaka kararlaştırmıştır.82 

Erkeğin eşini boşadığında çocuğu hâdine83 olarak annesi emziriyorsa ona ödemek zorunda olduğu nafaka (hakk-ı hizâne)dır. Kocanın vefatı durumunda ise hâdine olan anne bu nafakayı mahkeme kararıyla mirastan alabilir: 

Davud Ağa Mahallesi’nden Havva bt. Hüseyin’in boşandığı kocası İbrahim b. Ömer’den olma çocuğunun bakım masrafları için mahkeme tarafından günlük üç akçe nafaka tayin edilmiştir. Ancak İbrahim bu parayı ekonomik gücü yetmediğini belirterek ödememiştir. Bunun üzerine Havva Hatun, hem kendisi hem de çocuğunun önemli bir gelirden mahrum kalmaması için mahkemeye başvurmuştur. Mahkeme, kendisini haklı bulmuştur. Kocasının gelir durumunu göz önünde bulundurarak ve şahitlerin ifadelerini de dikkate 

     78 E.Ş.S. 140, s. 17-b-1, 1131.
     79 E.Ş.S. 140, s. 17-b-2, 1131.
     80 E.Ş.S. 139, s. 11-b-1, 1130.
     81 Kadı tarafından nafaka takdir edilirken hangi yiyecek ve giyecek ihtiyaç malzemelerinin esas alındığı belgelerde belirtilmemiştir. Ancak, Manisa Sicillerindeki bir belgede zikredilen malzemeler, bu konuda bir fikir vermesi açısından yararlı olacaktır. Ekmek, pirinç, sadeyağ, tuz ve şîrugan (susam yağı). Bazen bunlara sabun, mum, mercimek, un ve hamama gitmek için verilen paralar da ilave olunmaktadır. “Kisve-bahâ olarak ise, ihtiyaçlar, pabuç, mest ve giyim eşyalarıdır”. Mehmet Günay, XVII. Yüzyılın İkinci Yarısında Manisa’nın Sosyal ve Ekonomik Durumu (1650-1675), İstanbul Üniversitesi Sosyal. Bilimler. Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul 2000, s. 67.
     82 E.Ş.S. 140, s. 84-a-3, 1131.
     83 Hizâne: çocukları veya çocuk hükmünde olan mecnun gibi acizleri yetkili olan kimselerin hıfz ve terbiye etmeleri, onların yiyecek ve içeklerine bakmaları, temizlikleri ve ıstrahatlerini temine çalışmaları, kendilerini zararlı şeylerden korumaları demektir. Hidâne hakkına sahip olan kadına ise hâdine denir. Bilmen, C. 2, s. 425; Karaman, a.g.e., s. 340-343; Zuhaylî, C. 10, s. 46-69.

alarak bu defa günlük 1 akçe nafaka tayin etmiştir.84 Düğmecibaşı Mahallesi’nden Azize btMemi Efendi ise yetmiş sekiz aydan beri küçük çocuğuna bakmaktadır. Kocası da vefat ettiğinden şimdiye kadar hiç alamadığı hakkı hidânesini bu defa kayın babası Ali Çelebi b. Ahmed’den talep etmiştir. Ancak, kayınpederi hidâne nafakasını ödemeye yanaşmayınca aralarında münâzaa olmuştur. Sonuçta taraflar sulh yoluna gitmiş ve Azize de 25 kuruşa razı olmuştur.85 

Kadınlar, yukarı saydığımız örnekler dışında erkekler kadar olmasa da bazı mâlî konularda davacı olarak haklarını aramışlardır. Bunların çoğu alacak davaları ile ilgilidir. Bazen davaya konu olan borç paranın miktarı veya satılan eşyanın değeri az olsa bile bu tür alacakların kadınlar için ne derece önemli olduğunu aşağıdaki örneklerden anlamak mümkündür. 

Bu alacak davalarının bir kısmı aile içerisinde eşler arasında olabiliyordu: 

Cami-i Kebîr Mahallesi’nden Saime bt Ali, kocası fahrü’l-kudât Osman Efendi b. Mustafa’yı kendisine eşya ve köle parasından dolayı olan 177 kuruş borcunu ödemediği için mahkemeye vermiştir. Mahkemede Osman Efendi, ödemeye gücü olmadığından dolayı borcunun taksite bağlanmasını talep etmiştir. Dava sonucunda kadı, Osman’ın borcunu ayda 3’er kuruş olarak taksitle ödemesine karar vermiştir.86 

Zaman zaman da aile dışındaki kişilere karşı alacak davaları açılıyordu: 

Cami-i Kebîr Mahallesi’nden Zeynep bt. Abdullah, vekîli olan zevci Ahmet Ağa b. Hüseyin aracılığıyla, kendisine borçlu olan Hüseyin Hilmi b. Ömer’in 1.125 kuruş tutarındaki borcunu ayda 25 kuruş taksitle 45 ayda ödemesini karara bağlattırmıştır.87 

Kadınlar, haklı olduklarına inandıklarında kadı’lara karşı da dava açmışlardır: 

Cezerî Kasım Paşa Mahallesi’nden Ümmügülsümvekîli olan annesi aracılığıyla Bâb Nâibi Es-seyyîd Mehmed  Efendi’ye Edirne’deki evini 850 kuruşa satmıştır. Ancak nâib paranın bir kısmını ödemeyince Ümmügülsüm kalan alacağı için davacı olmuş ve kazanmıştır.88 

Alacak davalarının bir kısmında kadınlar daha az miktara sulh oluyorlarsa da alacaklarını bırakmıyorlardı. Nakden alamadığı takdirde ise eşya olarak alıyorlardı: 

     84 E.Ş.S. 142, s. 37-a-3, 1133.
     85 E.Ş.S. 142, s. 30-a-3, 1133.
     86 E.Ş.S. 142, s. 19-b-3, 1133.
     87 E.Ş.S. 141, s. 30-b-1, 1132.
     88 E.Ş.S. 150, s. 46-a-1, 1140.

Hasköy’de Abdüsselam Mahallesi’nden Hatice bt. İbrahim adlı Hatun’un, Fatma btAhmed’e verdiği 54 kuruş ile bir rub’ borçtan, 14 kuruş bir rub’, ev kirasından da 85 kuruş alacağı vardır. Hatice kendisine borcunu ödemeyen Fatma’yı dava etmiştir. Ancak paranın tamamını alamacağını anlayan Hatice 20 kuruşa sulh olmayı kabul etmiştir. Mahkeme de 43 gün içerisinde paranın ödenmesine karar vermiştir.89 

Cami-i Kebîr Mahallesi’nden Ayşe bt. Ahmet, Hasan Ağa ile karısı Rukiye’ye ücretle hizmet etmiş, ancak dört senelik çalışmasının karşılığı olan 62 kuruşu alamamıştır. Bunun üzerine Ayşe Hatun, mahkemeye başvurarak bu alacağını talep etmiştir. Ancak, alacağını nakit olarak tahsil edemediği için bazı giyim, ev ve ziynet eşyası alarak sulhe razı olmuştur.90