Nezih Eldem’in Özgeçmişi (1921-2005)

1921 yılında İstanbul’da doğan Nezih Eldem’in İlkokul yılları Uşak ve Denizli’de geçti. Ortaokul’u İstanbul Vefa Lisesi’nde bitiren Nezih Eldem, 1939 yılında Kabataş Lisesi’nden mezun oldu. 1935 yılında, 14 yaşındayken, üyesi olduğu Güzel Sanatlar Birliği’nin 1935-1946 yılları arasında açılan tüm İstanbul ve Ankara sergilerine, resimleri ile katıldı.

1944 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi, Yüksek Mimarlık Bölümü’nden mezun oldu, aynı yıl Yüksek Mühendis Okulu Mimarlık Bölümü’nde Rölöve ve Serbest Resim derslerini vermek üzere öğretmen olarak işe başladı. Yüksek Mühendis Okulu’nun İstanbul Teknik Üniversitesi’ne dönüştürülmesinden sonra, İTÜ Mimarlık Fakültesi Bina Bilgisi Kürsüsü’nde, Prof. Paul Bonatz’ın asistanı oldu. 1949 yılında Eda Hanım ile evlendi. 1952 yılında eşi ile birlikte gittiği İtalya, Milano’da iki yıl boyunca, Domus isimli derginin kurucusu, mimar ve endüstriyel tasarımcı Gio Ponti’nin, Milano Politekniği’ndeki derslerini takip etti. Aynı zamanda Gio Ponti’nin bürosunda, mimari projelerde ve endüstri ürünleri tasarımlarında çalıştı. İtalya’da üretilen Anıtkabir mozaik bezemeleri ve bronz parmaklıklarının tasarım ve kontrol sorumluluğunu üstlendi.

1954 yılında İstanbul’a dönen Nezih Eldem aynı sene Doçent, 1962 yılında Profesör oldu. Mekân Örgütlenmesi ve Donatımı Kürsüsü’nün başında olan Nezih Eldem, 1988 yılında emekli oldu. Emekli olduktan sonra, bir süre daha İstanbul Teknik Üniversitesi’nde proje atölyesi yürütücülüğüne devam eden Nezih Eldem, 26 Ağustos 2005 tarihinde vefat etti. Nezih Eldem, öğretim üyeliğinin yanı sıra birçok mimari etkinlikte de yer almıştır; öncelikle Mimarlar Birliği ve daha sonra Mimarlar Odası’nın kuruluşundan itibaren, Mimarlar Odası Yönetim Kurulu üyeliği yaptı.

Üç dönem Türkiye Milli Komisyonu Yönetim Kurulu üyesi iken, Tarihi Çevre Daimi Komitesi yürütücülüğünü üstlendi. 1972-1975 yıları arasında, Avrupa Ortak Mimarlık Mirası Kampanyası’nın tüm etkinliklerine katıldı. Bu kampanya sonucu, 1976 yılında İstanbul, Avrupa Konseyi Parlamentosu’nca “korunması gereken dünya kenti” seçildi. Ayrıca 1979 yılında UNESCO’nun Uluslararası İstanbul ve Göreme Kampanyası’nı yürüten Eldem,  1980’li yılların ortalarına kadar, UNESCO katılımıyla İstanbul Belediyesi bünyesinde kurulan TASK Bürosu’nda “UNESCO Uzmanı” sıfatıyla koruma ve pilot proje çalışmalarını yürüttü. Bunların yanı sıra Nezih Eldem, Türk Tarihi Çevre Koruma (TAÇ) Vakfı kurucu üyesi idi.

Çeşitli proje yarışmalarında ödüller alan Nezih Eldem son olarak, 1998 yılında Mimarlar Odası tarafından düzenlenen, VI. Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri’nde, Büyük Ödül’ü (Sinan Ödülü) almıştır. Gürhan Tümer, Zeynep Ahunbay, Baran İdil, Haydar Karabey ve Murat Uluğ’dan oluşan seçici kurulun açıklamasına göre “Büyük Ödül (Sinan Ödülü), bir kuşağın temsilcisi olarak, benimsediği mimari ve mesleki ilkelerden, etik kurallardan hiç ödün vermeksizin sürdürdüğü uygulamaları ve aynı doğrultuda eğitime yaptığı katkılarıyla, mesleki tutarlılık ve süreklilik açısından referans konumu oluşturan Nezih Eldem’e (oybirliğiyle) verilmiştir”

Nezih Eldem’in Çocukluk Yılları

1921 yılında İstanbul Eyüp’te dünyaya gelen Nezih Eldem’in annesi ve babası kendi istekleri ile Anadolu’ya göreve giden dönemin idealist öğretmenlerindendir.

Babası Sırrı Eldem, İstanbul Darülmuallimin-ilmiyye’yi bitirdikten sonra Sanayi-i Nefise Mektebi’nde okumuş ve resim öğretmeni olmuştur. Annesi Mükerrem Hanım ise İlkokul öğretmenidir.

Nezih Eldem’in annesi ve babası önce Uşak’ta, daha sonra Denizli’de öğretmen olarak görev yapmışlardır. Bu nedenle Nezih Eldem İlkokul’u, Uşak ve Denizli’de okumuştur. Öğretmen çift, görev yaptıkları yerlerde, yeni kurulan Cumhuriyet’in devrimlerinin getirdiği ilkelerin uygulayıcısı olmuşlardır. İbadetin Türkçeleştirilmesi, latin alfabesinin kullanılmaya başlanması, şapka takılması, ilk Cumhuriyet balosunun yapılması gibi konularda öncü olmuşlardır. Amatör olarak ud çalan Sırrı Bey, müzikle yakın ilişkisi nedeniyle, yeni oluşturulan Türkçe ezanın öğretilmesinde görev almıştır.

Ayrıca Sırrı Bey, Denizli’de ilk fotoğraf atölyesini açmıştır. Bu örnekler Nezih Eldem’in nasıl bir ortamda, nasıl bir görüşle yetiştiğini göstermektedir. Resim, müzik, fotoğraf gibi güzel sanatlarla aktif olarak ilgilenen bir ailede yetişen Nezih Eldem’in çocukluk yılları üzerinde ailesi kadar, yeni kurulan Cumhuriyet’le gelişen yeni yaşam şekli ve hayat anlayışı da etkili olmuştur. Nezih Eldem’in kendi cümleleriyle “…ben, beni ben yapan devrimler dönemini yaşadım; devrimlerin o heyecanlı yıllarını. Yeni harfler çıktığında Denizli’deydim, o yıl orada kucağında çocuklarıyla genç ve yaşlı  Eldem’in Eyüp’te doğduğu evin yeri tespit edilmiştir.

Günümüzde yıkık olan bu evin, Eyüp Belediyesi’nce müze işleviyle yeniden yapılması düşünülmektedir. Kadınların yeni yazıyı öğrenmek için Halk Mektepleri’nin kapısında bekledikleri dönemi yaşadım”

Nezih Eldem’in Ressamlığı

Nezih Eldem, babasının ressam ve resim öğretmeni olması dolayısı ile, resimle çok erken yaşlarda tanışmıştır. Bu alandaki kabiliyeti keşfedilen Nezih Eldem’in belirttiğine göre; babası resim eğitimi açısından, kendisinden özellikle uzak durmuş, onu yüreklendirmiş fakat yönlendirmemiştir.

Babasının tayiniyle İstanbul’a gelen Nezih Eldem, 1935 yılında, 14 yaşında, Güzel Sanatlar Birliği’ne kaydolmuştur. Nezih Eldem, burada Şevket Dağ, İbrahim Çallı, Sami Yetik, Aytullah Sümer gibi usta ressamların tecrübelerinden yararlanarak, onların tavsiyeleriyle yetişmiş, resimleriyle birçok sergiye katılmıştır. Nezih Eldem, babasının hocası olan ve genellikle cami, türbe, han gibi tarihi ve mimari anıtları resmeden, ressam Şevket Dağ’ın tavsiyesiyle, doğa, manzara resimlerine yöneldiğini, resimlerini atölye yerine doğal ve kentsel mimari mekânlarda yaptığını ve bu yönelişle başlayan ilgiyle, ilerleyen yıllarda mimarlığa yaklaştığını ifade etmiştir.

Şevket Dağ, bütün resim malzemelerini Nezih Eldem’e bırakarak, ona ve onun ressamlığına olan inancını göstermiştir. Akademi’de öğrenciyken, 1943-44 yıllarında, Eldem, Cemal Nadir Güler’le gerçekleşmeyen bir çizgi film projesi üzerinde çalışmıştır (Eldem, 1991, 84). Kendisi de sanatçı olan Eldem, erken yaşlardan itibaren hayatı boyunca Türkiye’nin sanatçıları ile yakın ilişki içinde olmuştur. 1939 yılında Kabataş Lisesi’ni bitiren Nezih Eldem, kendi açıklamasıyla, “oldukça iyi kullandığı ‘resim dili’nin mimarlıkta önemli bir yeti olduğunu düşündüğünden” ayrıca “resim yoluyla tanıştığı görmeyi öğrendiği doğal ve yapay dünyayı başka boyutlardan görebilmek için” Güzel Sanatlar Akademisi’nde mimarlık eğitimi almakta kararlı olduğunu söylemiştir (Eldem, 1991, 84).

1944 yılında Akademi’yi bitirdikten sonra sergilere daha seyrek katılan Nezih Eldem, 1952 yılında iki seneliğine gittiği İtalya’da ve daha sonra tekrar İstanbul’da resim yapmaya devam etmiş, sergilere de katılmıştır fakat resimlerini artık satmamayı tercih etmiştir. (Eldem, 1991, 84).

Mimarlık eğitimi boyunca ve daha sonraki yıllarda, mimarlık hayatı boyunca, resim, el çizimi konusundaki kabiliyeti nedeniyle fark edilen Eldem’in ressamlığı hakkında Doğan Kuban’ın yorumu şöyledir: “Ressamlığı yaptığı her şeyi haklı gösterecek kadar iyidir” (Kuban, 1991, 99).

Nezih Eldem’in Akademi Yılları (1939-1944)

Nezih Eldem, 1939 yılında Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümü’nde mimarlık öğrenimine başlamış ve 1944 yılında buradan, yüksek mimar olarak mezun olmuştur. Çizim kabiliyeti, el becerileri ile mimarlık ortamında avantaj sahibi olan Eldem, resim konusundaki başarısıyla Mimarlık Fakültesi’nde fark edilmiştir. Hocalarının katıldığı yarışmalarda çalışan Nezih Eldem öğrenciliğinde yaptığı çalışmalardan şu şekilde bahsetmiştir:

Arif Hikmet Holtay beni çok etkilememişti. Seyfi Arkan’ın Üsküdar Meydanı projesi vardı; onun maketini yapmıştım. Sedad Hakkı’yı tanıdıktan sonra kendimi tekkedeki bir dervişin müridi gibi gördüm. Bugün neye sahipsem onun sayesindedir. Ama “Anam ağladı” derler ya, öyleydi. Çalışırken bir defa bile “otur” demezdi. “Cumartesi gel” der giderdim. Sokak sokak dolaşırdık. Boğaz’da sokak duvarlarını, setleri teker teker rölöve ederdik. Küçük bir evin duvarını rölöve ettiğimde öğrendiğimi unutamam. Üsküdar’da şair Nabi’ye atfedilen yıkık bir binanın tavanı; anlatılamaz. Harika Hanım’a Topkapı Sarayı’ndaki Yemişli Oda’yı rölöve ettirmiş. O rölöveleri bana verdi, “Bunun perspektifini yap” diye” (İnceoğlu, 2005, 56-57).

Nezih Eldem, Akademi’de bulunduğu süre boyunca, kendisinin de yukarıda anlattığı gibi, öğrencisi olduğu Sedad Hakkı Eldem (1908-1988)’in çalışmalarına katılmıştır. Turgut Cansever, her öğrencinin bir miktar Sedad Hakkı ile çalıştığını fakat Nezih Eldem’in resim konusundaki kabiliyeti nedeniyle diğer öğrencilere göre daha çok çalıştığını ve Nezih Eldem’in bundan hiçbir zaman şikâyet etmediğini bildirmiştir2 (Cansever, 2007). Sedad Hakkı Eldem’in kendi üzerindeki hakkını her zaman dile getiren, sahip olduğu bilgiyi ona borçlu olduğunu söyleyen Nezih Eldem bunu şöyle ifade etmiştir: “Sedad Eldem’in öğrencisi olarak onun yanında bu çileyi çekmek bir ayrıcalıktır. Ben de gönüllü olarak en büyük çileyi çekenlerden biriyim” (Eldem, 1991, 86). Öğrencilik hayatı boyunca yakın ilişki içinde bulunduğu hocası Sedad Hakkı’nın ve onun mimarlık anlayışının Nezih Eldem üzerindeki etkisi önemlidir. 1932 yılında Akademi’de öğretim üyeliğine başlayan S. H. Eldem, burada 15-20 sene devam

2 Sedad H.Eldem’in kişisel özelliklerinden dolayı, Nezih Eldem’in çizimlerini başucuna astığı halde, öğrencisine bir kere olsun “eline sağlık ne güzel olmuş” demediğini, Nezih Eldem’in röportajlarında ifade etmesi, şikâyet etmese bile beklediği takdiri alamamasından, daha doğrusu takdir edildiğinin dile getirilmemesinden duyduğu sıkıntıyı ortaya koymaktadır (İnceoğlu, 2005, 57). Bahsedilen yoğun çalışmalar, Nezih Eldem’in Sedad Hakkı’nın asistanı olarak kalması gerektiğini düşündürmektedir fakat Sedad Hakkı’nın Nezih Eldem’e Akademi’de asistanlık teklif edip etmediği kesin olarak bilinmemektedir. Turgut Cansever de bu konuda emin olmamakla birlikte Sedad Hakkı olmasa bile diğer hocaların böyle bir teklifte bulunmuş olacağını söylemiştir. Cansever’e göre, sanatçı ruhuna sahip olan Nezih Eldem, Akademi’de etkili olan Sedad Hakkı’nın sert karakteri yüzünden, orada kalsa da pek de mutlu olmayacaktı (Cansever, 2007).

Elden, hem araştırma hem de uygulama içeren, Milli Mimari Semineri ’ni kurmuş ve yürütmüştür. Sedad Hakkı’nın sivil mimari üzerine geliştirdiği düşünceleri ve öğrencilerine tarihi yapıların rölövelerini çizdirerek milli mirasımızı tanıtması, Nezih Eldem’in tarih bilincinin oluşmasında ve sivil mimariyi koruma anlayışının gelişmesinde etkili olmuştur. Turgut Cansever’in ifadesiyle, Nezih Eldem Akademi’de Sedad Hakkı’nın öğretisiyle gelişen sivil mimariyi, tarihi bölgeleri koruma anlayışını, henüz yeni kurulan İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde böyle bir anlayış yokken buraya taşımak amacıyla, bazı sıkıntılara ve tepkilere rağmen uğraş vermiştir (Cansever, 2007).

Nezih Eldem’in Akademik Kariyerinin Başlangıç Yılları (1944-1952)

Nezih Eldem 1944 yılında, Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümü’nden mezun olur olmaz, Prof. Emin Onat’ın (1908-1961) yeniden yapılandırdığı Yüksek Mühendis Okulu’nun Mimarlık Şubesi’nde, Rölöve ve Serbest Resim derslerini vermek üzere öğretmen olarak akademik kariyerine başlamıştır. (Eldem, 1991, 88).

Nezih Eldem’in, Sedad Hakkı Eldem’den sonra oldukça farklı bir anlayıştaki, kendi tanımlamasıyla “hak tanıyan, yüreklendiren, sorumluluk veren bir hoca” olan Emin Onat ile başlayan mesleki hayatının bu ilk dönemlerinde, Türkiye’nin mevcut iki Mimarlık Okulu’nun şefleri olan ve beraber projeler üreten Sedad Hakkı Eldem ve Emin Onat’ın etkileri yadsınamaz (Eldem, 1997, 146).

Emin Onat’ın mimari tasarım anlayışı tarihi olarak üç ana bölüme ayrılabilir: 1940 öncesi, Bauhaus etkisindeki, modern konstrüksiyon tekniğine dayanan, fonksiyonel dönem, 1940-1950 yılları arası, milli mimariye eğilimin arttığı II.Ulusal Mimarlık akımının etkisindeki dönem ve son olarak 1950 sonrası, tekrar Modern Mimarlık dönemi. Emin Onat’ın bu dönemleri, Türkiye mimarlığının geçirdiği dönemlerle paraleldir (Hasol, 2001, 36).

Sedad Hakkı Eldem Akademi’de, Türk Sivil mimarisini araştırmak amacıyla Milli Mimari Semineri adlı araştırma merkezini kurmuş, bu Seminer kapsamında mevcut sivil binalar öğrenciler tarafından rölöve edilmiştir. Böylelikle, hem öğrenciler sivil mimariyi tanımışlar hem de mimarlık tarihimiz için gerekli dokümanlar toplanmıştır. Bu araştırmalarla milli mimarinin bilimsel temellere oturtulması ve dokümantasyon toplanması amaçlanmıştır (Özer, 1964, 61). Milli Mimari Semineri ile 1934 yılında başlayan çalışmalar özellikle geleneksel konut mimarisi üzerinde yoğunlaştırılmış, sürekli bu konuda yayın yapılmıştır (Sözen, Tapan, 1973, 195).

Nezih Eldem’in kendi anlatımına göre; Eldem, mezun olur olmaz uygulama yapmak, mimarlığa atılmak için, dönem arkadaşları gibi, İzmir Fuarı’nda pavyon tasarlamayı planladığından Emin Onat’tan gelen teklifi önce kabul etmez fakat Onat’ın vaat ettiği istikbali düşünmesi için süre vermesiyle kendisi de öğretmen olan babasına danışır. Sırrı Eldem oğluna “hocalığa evet diyeceksen bunu katiyen şimdilik olarak düşünme, hayatını hoca olarak tamamlayacağını bil ve kararını ona göre ver” der (Eldem, 1991,88).

Nezih Eldem’in kariyerinin başlangıç yılları, Türkiye mimarlığının 1940-1950 yılları arasında, içinde bulunduğu, yoğun bir biçimde Avrupa’daki eşzamanlı totaliter mimarlığın etkilerini taşıyan II.Ulusal Mimarlık Dönemi’ne rastlar. Bu dönemde yeniden ulusal-bölgesel değerler aranmış, formalist taş kaplı, ağır, hantal, kasvetli yapılara dönülmüştür (Kortan, 2001, 42). 1923-1927 yılları arasında baskın olan I.Ulusal Mimarlık Dönemi’ndeki Neoklasik Türk Üslubu’nun henüz canlı olan etkileri, Avrupa’daki aşırı milliyetçilik akımının tesirleriyle ulusçuluk bilincinin ağır basması, yabancı mimarlara gösterilen tepkiler ve S.H.Eldem’in Güzel Sanatlar Akademisi içinde kurduğu ve yürüttüğü Milli Mimari Semineri çalışmaları sonucunda, yerel ve ulusal mimarlık ögelerinin kullanıldığı, on yıl boyunca etkin olan, milli mimari akımı başlamıştır.

Simetriye önem verilen bu dönemde, geleneksel sivil mimari yapılarından alınan biçim ögeleri kullanılmış, cephede anıtsallık ve taş kaplamalar tercih edilmiştir. Sedad Hakkı Eldem, Emin Onat ve yabancı bir mimar olmasına rağmen Paul Bonatz, bu akımın önde gelen mimarları olmuştur (Hasol, 2001, 37).

Sedad Hakkı Eldem’in açıklamasına göre: “Paul Bonatz’ın genç kuşak ve mimarlık üzerindeki etkisi büyük oldu. Taş ve yığma mimari onun varlığı ve yol göstermesinden cesaret ve ilham aldı” (Kortan, 2001, 43-Akademi, 1974, No:8, 10). Yüksek Mühendis Okulu’nun, İstanbul Teknik Üniversitesi5 olmasından sonra, Nezih Eldem, Bina Bilgisi III Kürsüsü’nde, 1946-1954 yılları arasında İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde öğretim üyeliği yapmış olan, Prof.Paul Bonatz6 ’ın (1877-1956) asistanı olarak akademik kariyerine devam etmiştir.

Bu yıllarda, Mimarlık Fakültesi’nde, proje dersleri Bina Bilgisi I,II ve III kürsüleri tarafından yürütülmektedir. Bina Bilgisi I Kürsüsü’nün Başkanı Emin Onat’tır ve bu kürsü 1.2.3’üncü yarıyıl projelerini yürütmektedir. Bina Bilgisi II Kürsüsü’nün başkanı C.Holzmeister’dir ve bu kürsü 4.5.6’ncı yarıyıl projelerini yönetmektedir. Bina Bilgisi III Kürsüsü ise P. Bonatz’ın başkanlığında, 7.8.9’uncu yarıyıl ve bitirme ödevlerini üstlenmiştir (Yürekli, 1999, 70). Nezih Eldem, Bina Bilgisi III Kürsüsü’nde Bonatz’ın asistanı olarak, proje derslerine onunla birlikte girmiştir.

Nezih Eldem, büyük bir usta olarak nitelendirdiği Bonatz’ın, “en uzak ilişkilerden yola çıkarak konulara yaklaşması ve hemen hemen aynı anda en uç bağlantıları kurmaya çalışması, duyarlı sanatçı ve uygar kişiliği ile” kendisini çok etkilediğini belirtmiştir. Bonatz’ın sık sık dile getirdiği “Tanrı ayrıntıdadır” deyiminin, Nezih Eldem’in de bir şekilde ömrü boyunca tasarıma ve yaşama yaklaşım anlayışının ifadesi olduğunu, yine Eldem’in kendisi bildirmiştir (Eldem, 1991, 87).

Nezih Eldem’in hazırladığı ve 1948 yılında kabul edilen “İdari ve Ticari Büro Binaları” konulu yeterlilik çalışmasında, modern büro binalarının gereksinimleri, mimari ve teknik açıdan incelenmiş, yurtiçi ve yurtdışından örnekler verilmiştir. O dönemlerde çeşitli yarışmalara katılan asistanlar, topladıkları kaynakları, edindikleri bilgileri yeterlilik tezi haline getirerek sunmuşlardır (Sudalı, 2006).

Nezih Eldem’in de, katıldığı büro binası konulu yarışmalar vasıtasıyla, yeterlilik tezinin konusu belirlenmiş olmalıdır. Yeterlilik jürisinde, Ord. Prof.Emin Onat, Ord.Prof.Paul Bonatz ve Doç.Kemal Ahmet Aru bulunmuşlardır (Eldem, 1950).

1941 yılında Nafia Vekâleti’ne (Bayındırlık Bakanlığı’na) bağlı Yüksek Mühendis Mektebi, Maarif Vekâleti’ne (Milli Eğitim Bakanlığı’na) geçerken adı Yüksek Mühendis Okulu olarak değiştirilmiştir. Yüksek Mühendis Okulu, 1944 yılında Emin Onat’ın çalışmalarıyla İstanbul Teknik Üniversitesi’ne dönüştürülmüştür. Okula bağlı Mimarlık Şubesi de Mimarlık Fakültesi olarak değiştirilmiştir (Hasol, 2001, 35).

Prof.Paul Bonatz gibi Türkiye’ye gelen yabancı mimarlar daha çok, gelenekselci Orta Avrupa-Viyana ekolüne bağlı mimarlardır. Orta Avrupa-Viyana ekolünden alınan, anıtsal, klasik biçimciliğe dayalı yeni klasikçilik ilk Cumhuriyet Dönemi Mimarlığı süresince egemen olmuştur. Simetrik planlar, süslemeden arınmış yalın çizgiler taşıyan simetrik cepheler, ritmik pencere düzenlemesi, düz ya da gizli eğik çatılar, anıtsal ölçekli merdivenler, girişte sütunlu bir düzenleme ya da cephede kimi zaman birkaç kat yüksekliğinde sütunlar bu dönemin karakteristikleri arasındadır. Genel anlamda, devletçilik anlayışı ile devlet otoritesini yansıtan bir anıtsallık mevcuttur (Hasol, 2003, 51).

Nezih Eldem’in Anıtkabir Çalışmaları

Atatürk için yapılmasına karar verilen anıt mezar için, 1941 yılında açılan ve 1942 yılında sonuçlanan, uluslararası mimarlık projesi yarışmasında, 49 proje içerisinden seçilerek yapılmasına karar verilen proje, Prof.Emin Onat-Doç.Orhan Arda projesidir (Sayar, 1943, 1-5).

Henüz Akademi’de öğrenciyken, yarışmaya katılan Rüknettin Güney’e çizdiği perspektiflerle, Anıtkabir ile ilk ilişkileri başlayan Nezih Eldem’in, bu ilişkisi ilerleyen yıllarda artarak devam etmiştir. Nezih Eldem, Yüksek Mühendis Okulu Mimarlık Bölümü’nde asistanlık yaptığı dönemde, İsmail Utkular, Doğan Erginbaş gibi diğer asistanlarla beraber, Anıtkabir tatbikat projeleri bürosunda, zaman içerisinde çeşitli değişiklikler yapılarak hazırlanan projenin üzerinde çalışmıştır (Eldem, 1997, 146).

1944-1953 yılları arasında, dokuz yıl gibi uzun bir süre boyunca devam eden yapım aşaması nedeniyle, merak edilen Anıtkabir projesinin tüm ülkeye tanıtılması için, gezici bir sergi düzenlenmesine karar verilmiştir. Nezih Eldem bu sergi için hazırlanan, projenin o gün ulaştığı durumunu anlatan büyük paftalarını, suluboyapastel karışımı bir teknikle renklendirmiş ve çok büyük boyutlarda perspektiflerini yapmıştır (Eldem, 1997, 147).

Zaman içinde, Bonatz’ın danışmanlığında, değişen ve gelişen Emin Onat – Orhan Arda projesinin, tören alanına giden, kabir binasının aksıyla dik kesişen aksta konumlanmış bulunan, uzun yürüme yolunun bugünkü şekli Nezih Eldem’in 11 tasarımıdır. Öncelikle “Ağaçlı Yol” olarak tasarlanan bu yolun, dilatasyon gereksinimleri nedeniyle parçalara bölünmesi gerekmiştir. Bu yapım gerekliliğini, aslan heykelleri ile gizleyerek, yolun “Aslanlı Yol” haline gelmesini öneren Nezih Eldem’in fikri benimsenip, gerçekleştirilmiştir. 1951 yılında Emin Onat’ın teklifiyle, Nezih Eldem Anıtkabir’in mozaikleri ve bronz işleri üzerinde çalışmıştır. Öncelikle yapılacak mozaik motifleri için, İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nde bulunan 15-16.yy halı ve kilim motifleri üzerinde araştırmalar yapan Nezih Eldem, Şeref Holü tavanında orta kirişlerdekiler dışındaki motif tasarımı çalışmalarını, tek tek elde çizerek boyamış ve bu tasarımlar kabul edildikten sonra, bunların uygulanması için İtalya’ya gitmiştir.

Anıtkabir için tasarlanan heykelleri yapan İtalyan M.A.R.M.I. firması, mozaik ve bronz işlerini de üstlenmiştir. İtalya’da bulunan Nezih Eldem, bu firmanın çalıştığı mozaik atölyelerinde, mozaiğin nasıl yapıldığını ve kullanıldığını öğrenmiştir. Nezih Eldem, tasarladığı motiflerin parçaları olan 1x1cm. ve 1x2cm. boyutundaki mozaikleri, kâğıt üzerine tek tek çizerek, bir nevi kalıp çıkardıktan sonra, renkleri ve tonları seçilerek üretilmiş olan mozaikler, çizimin üzerine ters olarak yapıştırılarak, uygulamaya hazır hale getirilmiştir. Bu şekilde hazırlanan mozaik panolar, sandıklanıp Ankara’ya gönderilip monte edilmiştir. (Eldem, 1997, 147-148).

Anıtkabir’de Şeref Holü’ne giriş bölümünün tavanında, Şeref Holü tavanında ve yan galerileri örten çapraz tonozların yüzeyinde, mezar odasında ve kulelerdeki pencerelerin üst kısımlarındaki kemer alınlıklarında ve Mehmetçik Kulesi’ndeki pencerelerin iç kemer aynalıklarında mozaik süslemeleri kullanılmıştır. Lahit bölümünün basık tonozlu örtüsündeki halı biçiminde tasarlanan, Şeref Holü’nün tavanındaki kilim motiflerini hatırlatan geometrik desenli, Lahit Odasındaki, Kulelerin kapı ve pencere kemerlerindeki, Şeref Holü’nün giriş kısmına açılan sütunlu geçişin iki yanında tavandan yere kadar uzanan ve girişi çerçeveleyen, üzerinde kilim desenlerinin yer aldığı ince şerit halindeki mozaiklerin, kısacası Anıtkabir’de uygulanan bezeme tasarımlarının hepsi Nezih Eldem’in çalışmasıdır.

Sade ve geometrik figürlerle yalın bir şekilde gösterişten kaçınılan bezeme çalışmalarında, mozaik renkleri ağırlıklı olarak altın rengi, kırmızı ve yeşil olarak belirlenmiştir. Uygulaması, Temmuz 1952’den Kasım 1953’e kadar süren, 16 aylık mozaik çalışmalarında, toplam 1644m2 alan mozaik kaplanmıştır (T.C. Genel Kurmay Başkanlığı,1994, 59). Tören alanının etrafında konumlanmış olan kulelerde, kapı ve pencere kemerlerinin dar alınlıklarındaki mozaik desenleri, Nezih Eldem tarafından tasarlanmıştır ve bu 12 desenlerin hepsi birbirinden farklıdır. Dışarıdan bakıldığında mozaiğin bile çok kolay fark edilemediği bu uygulamalardaki detaycılık, Nezih Eldem’in projeye ve ayrıntılara karşı sergilediği hassas tavrı göstermektedir. Mozaik işlerinin yanı sıra bronzdan yapılacak olan kapı ve pencere parmaklıkları için tasarımlar yapmış olan Nezih Eldem, uygulanan tasarımını şu şekilde anlatmıştır: “4 adet ay şeklindeki parça, yonca yaprağı gibi karşılıklı bir araya gelerek, birbirlerine kelepçe ve kamalarla kenetlenip yonca yaprağı oluşturuluyordu.

Yonca yaprağı da yanındaki yaprağa kenetleniyordu. Öyle ki nasıl bağlandığı hiçbir yerden belli olmuyordu” (Eldem, 1997, 148). Amerika’da bayrak direği fabrikası sahibi bir Türk tarafından, Anıtkabir için yapılan bayrak direğinin üstüne yerleştirilecek olan alemin tasarımını da Nezih Eldem yapmıştır. Nezih Eldem, Topkapı Sarayı’ndaki tuğlar üzerinde araştırmalar yaparak hazırladığı projesinde, 60cm. kadar olan alemin oturacağı başlığı, rüzgara göre dönecek ve ayın ağzını, yukarıya doğru bakacak şekilde, tasarladığını ifade etmiştir.

Zamanında uygulanan bu tasarım, daha sonra bozulmuş ve yukarıya doğru bakan ay yan çevrilerek sabitlenmiştir. Bunların yanı sıra, Nezih Eldem, İtalya’da kendisini geliştirdiği başka bir alan olan mobilya tasarımı çalışmalarının ürünü olarak, Anıtkabir için bir kürsü tasarlamıştır. Uygulanmayan bu kürsü, Nezih Eldem’in kendi tarifine göre şöyledir: “Pelesenk ağacından dört ayak, işlemeli masif bir çerçeve, içinde dışı sedef kakmalı bir kutu vardı. Kutunun kapağı açılıyor ve arkaya dayanıp kalıyordu. İçi ceylan derisi kaplıydı. Defter kutunun içinde duruyor ve ön kanat açılarak defter yazılıyordu. Böylece kürsü ve defter sabit hale geliyordu” (Eldem, 1997, 148).

Anıtkabir projesi tamamlandıktan sonra, zaman içinde yapılmış olan çeşitli tamirat, tadilat ve yeni yapı işlerinde Nezih Eldem, Emin Onat hayattayken onun isteğiyle, daha sonraları Orhan Arda’nın temsilcisi olarak çalışmıştır. Nezih Eldem, Anıtkabir ile ilgili yapılacak çalışmalarla ilgili danışma kurulu olan “Uzmanlar Komisyonu”nun bir üyesi olarak görev almıştır .

Tasarımının değiştirilmesini Nezih Eldem şöyle anlatmıştır: “Direğin tepesinde bir “alem” olarak yukarı dönük duran sabit ay ve içindeki yıldız kesilip kopartılmış ve yana dönük olarak sabitlenmiş. Şimdi bayrağın ay yıldızı bir tarafa direğinki başka bir tarafa bakıyor. Ne kadar kılı kırk yaran bir çalışmanın ürünü olsa da Devlet Başkanı’ndan iyi bilecek değildim. Ama bir gün düzeleceğine inanmak zorundayım, Atatürk’e inandığım için” (Eldem, 1997, 134).

Anıtkabir ile ilgili çalışmalarda, 25 Mart 1982 tarihine kadar, doğrudan Anıtkabir müelliflerinden biri olan Prof. Orhan Arda’nın görüş ve önerileri alınmış, bu tarihten sonra Prof. Orhan Arda’nın İstanbul Teknik Üniversitesi’ne yapmış olduğu öneri doğrultusunda kurulan “Uzmanlar Komisyonu”na danışılmıştır. Kuruluş amacı, Anıtkabir’e ait mimari karar ve değerlendirme gerektiren bütün konularda, hizmet ve görüş sunmak olan bu komisyon, Anıtkabir müellifi olarak Prof. Orhan Arda, Anıtkabir proje ve uygulama aşamalarında müellifle birlikte çalışmış olması nedeni ile Prof. Nezih Eldem, Mimarlık

Anıtkabir’de daha sonraki yıllarda gerçekleştirilen projelerden biri de, İsmet İnönü’nün mezar projesidir. 1973 yılında vefat eden İsmet İnönü’nün naaşı aynı yıl, Zafer ve Barış Kuleleri arasında yer alan kolonadın ortasına yerleştirilen, simgesel lahdin altındaki bölümde hazırlanan mezar odasına defnedilmiştir. 1986 tarihinde Uzmanlar Komisyonu, mezar odasının yerinde bırakılarak, yalnızca yeniden düzenlenmesi, üst lahit taşının avluya kaydırılarak, batı kolonadına sürekliliğin kazandırılmasını öngören bir proje yapılmasına karar vermiştir.

Bu amaçla Nezih Eldem’in danışmanlığı ile Ömer Arda tarafından hazırlanan proje, 1993 yılında onaylanmış ve İsmet İnönü’nün mezarının düzenlenmesi inşaatı 1996 yılında tamamlanmıştır (Çuha, 2004, 33).

Böylece İsmet İnönü lahdi, sade bir platform üzerinde büyük avluda yerini almış ve mezar odası, Anıtkabir’in batı yönündeki dış duvarından bağımsız bir kapı ile ulaşılabilir hale gelmiştir. Bunun dışında Nezih Eldem’in Anıtkabir için hazırladığı “Altın Kitap ve Bekleme Salonu” projesi mevcuttur.

Nezih Eldem’in İtalya-Milano Yılları (1952-1954)

İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, 1952 yılında Nezih Eldem’i İtalya’ya, Milano’ya göndermiştir. İtalya’da kaldığı süre boyunca, büyük tarihi merkezleri gezerek, çeşitli dönemlerin sanat eserlerini, modern mimarinin ve modern sanatın örnekleriyle İtalya’daki gelişiminin özelliklerini inceleyen Nezih Eldem, modern mimarinin İtalya’daki oluşumunu ve modern mimarlık düşüncesinin buradaki gelişimini, doçentlik tezi için konu olarak seçmiştir. Nezih Eldem, İtalya’da bulunduğu süre zarfında, bu çalışma için gerekli araştırmaları yaparak hazırladığı “Modern Mimari ve İtalya” adlı tezi ile Türkiye’ye döndükten sonra, 1954 yılında, doçent olmuştur.

Nezih Eldem’in, İtalya’daki araştırma programını Prof.Bonatz yapmıştır. Bonatz’ın, dostu olan Gio Ponti’ye yazdığı referans mektubu sayesinde, İtalya’nın önde gelen mimarlarından biri olan, hem uygulama hem de eğitim alanında aktif çalışan ve farklı konular üzerinde çalışma olanağı tanıyan, Gio Ponti’nin atölyesinde görev alan Nezih Eldem, aynı zamanda Ponti’nin öğretim görevlisi olduğu Milano Politekniği’ndeki derslerine misafir dinleyici olarak katılmıştır. Nezih Eldem, Gio Ponti’nin atölyesinde, mimarlıktan, şehirciliğe, endüstriyel tasarımdan, sahne tasarımcılığına, mobilyadan peyzaja çeşitli alanlarda, çeşitli ölçeklerdeki çalışmalara, yardımcı mimar sıfatıyla katılmıştır. (Eldem, 1991, 87). İtalya’da Doçentlik tezi için gerekli araştırmaları yapan Nezih Eldem, aynı zamanda mobilya, ekipman, seramik gibi çeşitli alanlarda da çalışmalar yapmıştır.

Eldem, burada edindiği deneyimlerin, mimari anlayışını, detay çözümlerini etkilediğini, mimari elemanların gerektiğinde hareket ederek mekâna katkı sağlamaları gibi, mimaride konfor ve kolaylıklar sağlayacak detayları çözmedeki yeteneğini, geliştirdiğini ifade etmiştir (Eldem, 1991, 87).

Eldem’in mobilya tasarımına ve iç mekânın etkisine, detaylara gösterdiği önemde bu dönemin etkileri olmuştur. Nezih Eldem, İtalya’da tanıştığı ve modern mimari üzerine tartışmalar yaptığı, ünlü kuramcı Bruno Zevi’den de etkilenmiştir. Nezih Eldem’in Bruno Zevi ile olan ilişkisi, modern mimarinin yorumlarıyla ilgilendiğini göstermektedir.

Bu tarihlerde Zevi’nin “Saper Vedere I’Architettura” isimli, Türkçeye; “Mimariyi Görmeyi Öğrenmek” olarak çevrilen kitabı yayımlanmıştır.

Günümüzde ulaşamadığımız Nezih Eldem’in “Modern Mimari ve İtalya” adlı doçentlik tezi, Muzaffer Sudalı’nın yorumuna göre, Bruno Zevi’nin görüşleri doğrultusunda ve yukarıda adı geçen kitabının etkisiyle biçimlenmiştir (Sudalı, 2006). Konferanslar vermek üzere İTÜ’ye gelen Bruno Zevi’ye, Nezih Eldem tercümanlık yapmıştır. Nezih Eldem’in kendi ifadesiyle: “Mimarlığın ne olduğunu, neyin peşinde ve neden sorumlu olduğunu kavramak konusunda ilk günümden beri susuzlukla okuduğum ve sorguladığım Bruno Zevi’nin yazılı yapıtlarına çok şey borçluyum” (Eldem, 2000a, 97).

Zevi’nin, mimarinin has ve özgün değeri olarak tanımladığı iç mimariye verdiği önem, merkezine insanı koyduğu mekân tasarımı anlayışı, Eldem’in tasarımlarındaki hassasiyetlerin etkenleri arasındadır.

Tarihi ve Restorasyon Birimi Koordinatörü Prof. Doğan Kuban ve Doğan Erginbaş’tan oluşmuştur. Komisyonun görevi, 25 Temmuz 1994 tarihinden itibaren Prof. Orhan Arda’nın, Anıtkabir ile ilgili hukuki haklarını oğlu mimar Ömer Arda’ya devretmesiyle tamamlanmıştır (Çuha, 2004, 32-33).

Nezih Eldem, Fakülte genç elemanlarının yetiştirilmesi programı içinde, Haziran 1952-Eylül 1954 tarihleri arasında İtalya’da kalmıştır.”

Gio Ponti, Nezih Eldem’e İtalya’da kalmasını teklif etmiştir (Eldem, 1991, 87).